ÇORLU SİZİ SEVİYOR
İstek üzerine Çorlu yazıma bir bölüm daha ilave ediyorum. Yaşadığım yeri
önceki yazımda bahsetmediğim noktalarına değinerek
bir parçacık daha anlatayım.
Yaz aylarında buradaysanız hemen hemen her mahalleden gelen
oyun havaları sesleriyle bahçe düğünü yapıldığını anlar belki de katılmak
istersiniz. Akşamları sahil kasabası atmosferinde, cadde boyunca dondurmalarının
keyfini çıkararak yürüyen, parklarda ellerinde çay bardaklarıyla muhabbet eden
ailelerle karşılaşırsınız. Şaşırmayın! Çorlu, Doğu Avrupa sınırına çok yakın,
bir o kadar da uzakta, nereye baksan garnizon nereden baksan kışla.. Bir çok
ilde dahi olmayan kolordulardan beşincisi burada konuşlanmış. Bayramlarda evden
gördüğüm manzara; Ardı arkası kesilmeyen tanklar, asker taşıyan kamyonlar, gor
gor sesler çıkararak alana doğru giderler. Kimi zaman askeri havaalanından kalkan
uçakların şiddetli seslerini dinler, kırsalda yaşayıp uçak görmemiş çocuklar
gibi başım havada izlerim.
Çorlu, Osmanlı tarihinde kilit rol oynamasına karşın önceki
yazımda da belirttiğim gibi tarihe maddi bir iz bırakmadan bu günlere gelmiş. Çorlu
kalesi, yerel halkın Kore mahallesi(!) diyerek tanımladığı, neşeli Roman
ailelerin yaşadığı yerde, kale olduğunu bile anlayamayacağınız kadar küçülmüş cüssesiyle
buradayım(!) diyor.
Sizin için fotoğraflamaya gittiğimde mahallenin çocukları etrafımı
sardılar abla bizim de fotoğrafımızı çek diye.
Tamam deyince hemen poz
verdiler.
İstanbul’a seferler yapan ve yol boyunca muhteşem manzarası
olduğu söylenen demiryolu ulaşımının zamanı ve fiyatı hakkında fikir vermek amacıyla
Çorlu tren istasyonuna uğradım.. Maalesef uzunca bir süredir Çorlu-İstanbul
hattı yenileme çalışmaları nedeniyle kapalıymış. Görevli genç çalışanın
söylediğine göre iki aydan önce tamamlanmayacakmış. Kimbilir belki daha da uzun
sürer.
Onarım bitince bir tren seyahati yapıp gelmenizi bekleriz efendim.
Köy gezmeyi seven var mı içinizde? Ben bayılırım. Arabaya
atlayıp tarlalar arasında dolaşıp sarı tarımın gelişip olgunlaştığını takip
etmek için yakın köylerin-bazıları idari bakımdan mahalle olmuş-yollarına
düşerim. Favori köylerim: Önerler, Türkgücü, Sarılar ve tepeden Marmara
denizini kucaklayan Yenice. Gökten para yağdığında her birinden birer köy evi
ve tarla almayı planlıyorum. Bağış kabul ederim. Aklınızda bulunsun.
Çorlu’dan on dakika kadar mesafede; Marmara Ereğlisine bağlı
Çeşmeli köye giderseniz sahili takip ederek Eceabat’a hatta Bozcaada’ya kadar
uzanan bağ(şarap demek yasakmış artık) rotasının Çeşmeli ayağı Şato Nuzun’a
uğramadan geçmeyin derim.
Nefis şaraplarından tadıp, üretim aşamalarını bıkmadan
usanmadan her ayrıntısıyla anlatan, kavı görmenize olanak tanıyan görevli genç
hanıma teşekkür eder,
dilerseniz birkaç
şişe şarabınızı alıp yemyeşil bağların arasından ayrılırken bağ bozumuna
gelmenin hayallerini kurarsınız. Dönüşte hiçbir köy kahvesinde göremeyeceğiniz aile
işletmesi Türkgücü köy kahvehanesinde çayınızı içip arkadaşlarınızla muhabbet
edin.
Yahudi nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerden olan Trakya’da;
1934 yılı Haziran sonu, Temmuz başı çıkan, 6-7 Eylül olaylarına benzer olaylar
sonrası bir çok Yahudi aile göç etmek zorunda kalmış. 1941
de; 25-42 yaş aralığındaki tüm gayri müslüm erkeklerin askere alınmasına karar
verilmiş. Bayındırlık emrine verilen, 20 kura ihtiyatları gerçekte askerlik
yapmaları için değil yapılanan ülkenin çeşitli inşaatlarında zorunlu işçi
olarak çalıştırılmak üzere kullanılmış. Gavur askerler denilerek tanımlanan bu
insanlardan oluşan asker gurubuna amele taburları da denmiş. 1942’de çıkan varlık vergisiyle tekrar yıkılan bu vatandaşlar 1948
de yoğunlaşan göçle İsrail ve başka ülkelere gitmiş ya da kaçmışlar. Çorlu’da yaşayan
Yahudi ailelerden son kalanlar 1970 yılında göçü tamamlamışlar. 1900'lü
yılların başında yaptıkları sinagog, minare eklenip camiye dönüştürülerek ibadethane görevine devam ediyor.
Halk
arasında Havra cami olarak anılsa da kapısında yeni cami tabelası var. Bütün
bunları neden anlattığımı soruyorsunuzdur. Hemen anlatayım. 1936 yılında Erzincanı
yakıp yıkan depremin yaralarının sarılmaya çalışıldığı günler: İsak Pinhas, okullarda
başlatılan yardım kampanyasına arkadaşından aldığı on
kuruş -anımsadığı kadarıyla-borç parayla katılan bir ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi . Borcunu
ödeyemeyen, yokluk nedeniyle okuldan ayrılması gereken, bir süre sonra da
ailesiyle İsrail’e göç eden küçük çocuk aldığı 10 kuruşu unutmamış. Borç aldığı
arkadaşının adını anımsamayan Pinhas yıllar sonra karşılık olarak İstanbullu eşiyle
kendi adını taşıyan 32 derslikli Furtuni ve İsak Pinhas İlköğretim okulu binasını
yaptırmış.
Her anımsayışımda bu öykü beni çok etkiler.
Her anımsayışımda bu öykü beni çok etkiler.
Size; ayakta durmakta ısrarcı bu güzel ev
ve
bahar gelince her yeri kaplayan, mis gibi kokan, sapsarı kanola
tarlası fotoğrafımla veda ediyorum.