ROMA
Roma!... hep merak ettiğim, gitmek istediğim, ama bu
isteğimin hiç gerçekleşmeyeceğini düşündüğüm ve sonunda ziyaret edebildiğim imparatorluk
şehri.
Mine Kayam
Floransa ve Toscana macerasından sonra ancak akşamüstü 16:00’da varabildiğimiz Roma'ya girerken gördüğüm surlar bana İstanbul’u hatırlattı.
Tarihi Porta Maggiore kapısıyla aynı isimli meydanın
civarında olan otelimizi kolayca bulduk. Roma için de Floransa kuralı geçerli, arabayla girmek yok, hem trafik çok yoğun hem de birçok
caddeye motorlu taşıtların girmesi sınırlandırılmış ve eğer bu caddelerin hangileri olduğunu bilmiyorsanız
ceza yeme olasılığınız çok yüksek. Neyse ki bu sefer, şehir merkezine çok uzak
olmayan ve de ücretsiz otoparkı olan bir otel bulduk .
Çok sıcakkanlı olan otel görevlisi evine gitmek için bizi
bekliyordu. Biz 24 Aralık gibi onlar için çok önemli olan bir günde
gelmiştik; Noel Arifesi, buna rağmen bizi çok güler yüzle karşılayıp gerekli
tüm bilgileri verdi. Hatta bir turist için gerekli olan her şeyi yazıp fotokopi ile
çoğaltmıştı: çok güzel bir hizmet. Üstelik her yer kapalı olabilir, ihtiyaç duyabiliriz diye üç tane de otobüs bileti verdi. Yerleşene kadar saat akşam beş oldu, bizim için erken ama her yer Noel
nedeniyle kapalı, herkes evine gitmiş. Biz de erkenden odaya tıkılmak
istemeyince yine imdadımıza otel görevlimiz yetişti. Bizim için taksi
çağırdı, taksiye kadar götürdü ve taksiciye nereye gideceğimizi söyledi. En hareketli
yerler Campo dei Fiori ve Piazza Venezia dedi ve de haklı çıktı. Bu
meydanlar ve çevresindeki sokaklarda bizim gibi birçok turist vardı.
Meydandaki noel ağacı, çok güzel süslenmişti.
Kahvelerimizi içerken karşımızdaki bu tarihi bina ve Vittoria Emanuel II’nin anıtı olanca haşmetiyle bize
bakıyordu.
Via del Corso, alışveriş caddesi de dükkanlar kapalı
olmasına rağmen umduğumuzdan daha hareketliydi. 25 Aralık Noel günü Roma
da olmak düşündüğüm kadar kötü değilmiş. Sabah ilk iş olarak otele yakın olan Termini
tren istasyonunu bulduk.
Roma’da
Termini’ye uğramadan olmaz. Uçakla gidin, trenle gidin ya da bizim gibi özel
araçla gidin yolunuz mutlaka Termini’ye düşüyor. Hemen hemen tüm otobüsler
buradan geçiyor, yani her turistin ilk uğrak yeri burası. İçinde her şey var; mağazalar, kafeler ve restoranları ile sanki küçük bir şehir. Biz turizm ofisini bulmak ve Roma Pass almak amacıyla gittik ve şansımıza
çok kolay bulduk. Ofisin saat 11:00’da açılacağını duyunca da çok sevindik. Evet Roma’da ulaşımla ilgili bilgiye çok ihtiyaç var. Öncelikle
Roma Pass’dan başlayayım. Bu, Roma şehrinde geçerli, ilk iki müzeye ücretsiz girebileceğiniz, diğer müze biletlerinde indirim sağlayan, üç günlük bir kart. Bundan başka
tüm tren ve otobüslere bu kartı kullanarak ek ücret ödemeden
binebiliyorsunuz. En güzel, sağlıklı ve güncel bilgiyi web sitesinden
bulabilirsiniz. İlk
anda pahalı gelebilir ama müze fiyatlarının çok ucuz olmadığı dikkate
alındığında, 36 Euroluk bedel makul gözüktü bize. Örneğin; Kolezyum ve Borghese müzeleri
toplam 23 Euro tutuyor, üstüne tren ya da otobüse bindiğinizi düşününce,
parasını çıkarıyor. Fakat yine de kişisel tavsiyem; bunu almadan önce nerelere
gideceğinizi iyi hesaplayın ona göre alın, çünkü Roma’da her yere yürüyerek
gidebilirsiniz, hatta gitmeniz gerekir başka türlü o tarihi atmosferi hissedemezsiniz.
Floransa’ya açık hava müzesi demiştim, ama o zaman daha Roma’yı görmemiştim. Bu arada, ulusal müzelere girişin 18 yaşın altındaki
çocuklara ücretsiz olduğunu, ofisteki görevli uyarınca öğrendik. Bu nedenle,
Altar’a kart almadık.
Bu setin içinden bir kart, bir harita ve işinize yaracak
gerekli bilgilerin olduğu bir kitapçık çıkıyor. Otobüs biletleri tek bilet 1,5 Euro ve 100 dakika geçerli, eğer
bu süre içerisinde başka bir otobüse binerseniz aynı bileti gösterebiliyorsunuz. Ancak trende kullanırsanız tek
kullanımlık. Bunun dışında biletler; günlük (6 Euro), 3 günlük (16,5 Euro) veya
haftalık( 24 Euro) olarak alınabiliyor. 10 yaşa kadar çocuklar ücretsiz.
Biletlerinizi bazı yeni otobüslerin içinde makinadan da alabiliyorsunuz ve yine makinalara onaylattığınız biletinizi beklenmedik bir anda gelen kontrolöre göstermeniz gerekiyor.
Roma gibi her zaman yoğun olan bir şehirde böylesine boş sokaklardan büyük bir zevkle geçerek, Terminiye yürüme mesafesindeki ilk ziyaret noktası, heybetli Santa Maria Maggiore bazilikasına geldik.
Bazilikanın içi de dışı gibi etkileyiciydi. Burada üç poz çekmişim ama
en iyisi bu olmuş maalesef. Bu resimde üst tarafta sarı olan kısmı biraz
büyüterek bakarsanız meşhur illuminati’nin sembolü olan üçgen içindeki gözü
görebilirsiniz. (Fotoğraf çekmeyi ilerletmem lazım…)
Burası da bazilikanın arka tarafı.
Tahmin edeceğiniz gibi sıradaki yer, sabırsızlıkla görmeyi beklediğim, 2007 yılında dünyanın yeni yedi harikasından biri seçilen Kolezyum.
Kolezyum içine girmeden bile çok heybetli görünüyor.
Bu gördüğünüz kısım, dövüşlerin yapıldığı yerin altında
kalan kısım, daha iyi anlaşılsın diye üstünün bir kısmını (çok eskiden de olduğu
gibi) tahtayla kapatmışlar. Kolezyum’um bulunduğu yer aslında imparator Neron’un
sarayının suni gölüymüş. Neron’dan sonra gelen Vespasian, Neron gibi despot olmadığını,
halka daha yakın olduğunu, onların eğlenmesini ve mutlu vakit geçirmelerini
istediğini anlatmak için Kolezyum’u yaptırmış. Burada sadece gladyatör
dövüşleri yapılmıyor, halk orada günü geçirip eğleniyormuş, oyunlar oynuyorlar,
mangal sohbetleri yapıyorlarmış.
Bu resim, kazılarda bulunanlardan esinlenerek yapılmış.
Taşların üzerindeki resimlerden bugünkü dama, tavla türü oyunlara benzer
oyunlar oynadıkları tahmin ediliyormuş. Ama eğlencenin büyük kısmı maalesef
hayvan ya da gladyatör dövüşleriymiş. Kolezyum bence çok etkileyici bir yer, taşlara elimiz koyup
gözlerimizi kapattık ve o zamanı hissetmeye çalıştık…
Burası Arch of Konstantin; İmparator Konstantinin zaferini
kutlamak için yapılan kemerli anıtsal yapı.
25 Aralık’ta Roma'da olmanın keyfi en çok burada çıktı. Sabah sokaklarda neredeyse hiç araba yoktu, sadece bizim gibi turistler vardı. Roma Forum’da yine yürüyerek bizdeki adıyla Aşk Çeşmesi,
orijinal adıyla La Fontana di Treviye gittik. Roma’ya
gelip de burayı görmeden olur mu? Neredeyse
Kolezyumdan daha önemli hale gelmiş, e bir de tekrar buraya gelebilmek için omzumuzun
üstünden para atacağız. Fakat o da ne? Olamazzzzz ama gerçekten olamaz. Bu
manzarayı görünce eminim hepiniz aynı şeyi söylerdiniz.
Çeşmenin aslı bu, internetten aldığım bir resim.
Bizim gördüğümüz de bu!..
Çeşme bakıma alınmış!
Benim yerimde kim olsa hayal kırıklığına uğrardı.
Sonrasında yine yürüyerek ulaşabileceğiniz Pantenon;şaman tapınağı, var. Yıldırım ve Altar girmek
istemeyince, belki bir daha geliriz düşüncesiyle tamam dedim.
Akşam gittiğimiz Via
Del Corso bu bölgede. Alışveriş yapabileceğiniz uzun cadde Piazza Venezia’dan
başlayıp Piazza Popolo da bitiyor.
Sırada İspanyol merdivenleri var, buraya gelip de merdivenlerde fotoğraf çektirmeden olmuyormuş, bizde geleneğe uyduk.
Hemen araya önemli bir bilgi sıkıştırayım, burada halka açık tuvalet var. Roma’ya giderseniz bu bilginin ne denli önemli olduğunu anlarsınız yok, hiçbir yerde tuvalet yok. Mc Donald’s a gittik, kuyruk giriş katına kadar inmişti. Tuvalet demişken yine bir ayrıntı, burada tuvalete girdiğinizde bir türlü sifonu veya musluğu bulamayabilirsiniz. Çoğumuz artık sensörlü olanlara alıştık ama burada yere bakın, yerde klozetin yanında ayağınızla basacağınız sifon düğmesi var, muslukta aynı şekilde lavabonun altında ayağınızla basıyorsunuz. Umumi yerler için bana oldukça sağlıklı geldi ama ilk seferinde epeyce bir arayıp bulamamış ve sormuştum.
Hemen araya önemli bir bilgi sıkıştırayım, burada halka açık tuvalet var. Roma’ya giderseniz bu bilginin ne denli önemli olduğunu anlarsınız yok, hiçbir yerde tuvalet yok. Mc Donald’s a gittik, kuyruk giriş katına kadar inmişti. Tuvalet demişken yine bir ayrıntı, burada tuvalete girdiğinizde bir türlü sifonu veya musluğu bulamayabilirsiniz. Çoğumuz artık sensörlü olanlara alıştık ama burada yere bakın, yerde klozetin yanında ayağınızla basacağınız sifon düğmesi var, muslukta aynı şekilde lavabonun altında ayağınızla basıyorsunuz. Umumi yerler için bana oldukça sağlıklı geldi ama ilk seferinde epeyce bir arayıp bulamamış ve sormuştum.
Sırada Borghese Galerisi var. Burayı gezmek için mutlaka önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Bileti internetten alabilirsiniz, o zaman
zaten saatli alıyorsunuz fakat gişeden almaya kalksanız bile bileti aldım hadi
gireyim yok. Her iki saatte bir grup alıyorlar ve içeride kalma süreniz iki saat. Detaylı ve güncel bilgi için tıklayınız lütfen.
Borghese Galerisi, aynı isimli çok büyük bir parkın içinde. Vaktiniz
varsa bu güzel parkta dolaşmanızı tavsiye ederim. Burası Borghese ailesine
aitmiş ama 1902 yılında tüm parkı, bahçeleri ve binaları İtalyan hükümeti satın
almış ve müze olarak halka açmış. İki katlı ve yirmi odalı müzede resimler ve çoğu Bernini’nin Borghese ailesi için yaptığı heykeller sergileniyor. Borghese ye geldiğinizde gördüğünüz heykeller aklınızı başınızdan
alabilir. Bu heykelleri yapanların önünde gerçekten saygıyla eğilmek gerekiyor,
yetenek ve sanatçı kelimeleri farklı bir anlam kazanıyor.
Apollo ve Yunan mitolojisine göre koşarken ağaca dönüşen Dafne
ve villanın tavan süslemeleri.
Caravaggio’nun David with the Head of Goliath isimli tablosu.
Günümüz sanatçılarından Mat Collishaw’a ait masum insanların kıyımı(The Massacre of the Innocents) adlı eserdeki küçük heykelcikler inanılmaz bir detayla yapılmış. Birden ışıklar sönüp dairesel eser dönmeye başlayınca ne olacağını merakla bekledik. ..Ve tüm bu minik heykeller canlandı, gerçekten görülmeye değer bir şeydi. Aslı kadar etkileyici değil ama yine de bu videonun size fikir vereceğini düşünüyorum.
Müzeden sanata doymuş bir şekilde ayrıldık. Müzeye zorla soktuğum
Yıldırım bile iyi ki gelmişiz dedi. Galeri çıkışı hadi otobüsle dönelim dedim,
hedefimiz Novana meydanı, ama yeni bir İtalya problemi, otobüs durağından otobüs
geçmiyor ve kimse nedenini bilmiyor… değişmiş, internet sitesine göre otobüs oradan geçiyor ama yok!
Eh… hadi bakalım yola koyulalım dedik ve Novana meydanına yürüyerek ulaştık.
Otobüs sorunu yüzünden planda biraz aksama oldu ama, olsun Roma’da dolaşmak her
zaman güzeldi.
Piazza Novana’ya hava kararmaya başladığında ulaştık, çok
güzeldi, İspanyol merdivenlerinden daha çok beğendim. Kafeler, restoranlar
oldukça kalabalıktı. Buradaki Dört Nehir
Çeşmesi en beğendiğim çeşmeydi, tabi
aşk çeşmesini göremediğim için olabilir. Bu çeşme dört kıtayı temsil ediyormuş,
daha doğrusu dört kıtadaki önemli nehirleri, Afrika’da Nil, Avrupa’da Tuna,
Asya’da Ganj ve Amerika’da Rio de la Plata.
Hava kararmaya başladığı için ışıklandırma vardı ve çok
güzeldi.
Bu da yine meydandaki başka bir çeşme. Aslında Roma’daki
çeşmeler diye başlı başına ayrı bir yazı olabilir, hepsi çok güzeller ve hepsinin
ayrı bir hikâyesi var.
Bir süredir burada yaşadığımdan mıdır bilemiyorum, bu tür
reklamları görmeye bayılıyorum.
İçilen kahveler ve yenilen tiramisulardan sonra otele
döndük.
Son
günü Vatikan’a ayırdık. Buraya kadar gelip Vatikan Müzeleri görülmeden olmazdı.
Roma Pass Vatikan’a giden otobüsde geçerli, ama tahmin edeceğiniz gibi ayrı bir
ülke olduğu için müzede geçerli değil.
St Pietro Meydanı ve Kilisesi. Meydan müthiş ve ben bu önemli
kiliseye girmek, Michelangelo’nun Pieta’sının orijinalini görmeyi
çok istiyordum, ama ne mümkün! Giriş ücretsiz ama önünde bir haftalık kuyruk
var.
Bu, kuyruğun küçük bir kısmı.
Vatikan Müzeleri için bileti bir hafta önceden internetten
alırken, üçümüz için 12 Euro fazla ödediğimiz için bana kızan Yıldırım, müze
önündeki neredeyse bir kilometrelik kuyruğa rağmen VIP gibi içeri girince bana
hak verdi. O kuyruğu gören kişi değil on iki, yirmi iki Euro bile fazladan
verirdi. Pazar günleri Vatikan’da halk günüymüş ve müze ücretsizmiş,
eğer sabah ezanıyla oraya dikilmeyecekseniz hiç tavsiye etmem. Bu müzeye doğru yürürken St Pietro Meydanında önünüzü birçok
serbest çalışan rehber kesiyor, Kolezyum’da da vardı, ama biz ilgilenmemiştik.
Bu sefer merak edip ne yaptıklarını nasıl çalıştıklarını sordum. Müzeyi
rehberli gezmek için grup yapıyorlarmış, daha önemlisi o kuyruğu atlatıyorlar, rehber bilet parası hariç 25 euro istedi. Bizim elimizde biletleri görünce biraz hayal
kırıklığı yaşadı. Bileti olmayanlar o kuyruğu görünce kabul edebilirler diye
düşündüm. Vatikan müzelerini anlatmak için birkaç günlük yazı gerekir.
Gerçekten çok büyük zaten adı da Vatikan
Müzeleri, birkaç tane müze var. Dünyanın en büyük müzelerinden birisiymiş.
Toplam dört müze var, bunlardan Pio- Clementine müzesinde Sistine Şapeli de dahil toplam 54 galeri var. Yolumuzun
üstünde ve de girişte neden bu kadar çok rehber olduğunu içeri girince anladım. Bütün o koridorlar ve galeriler içinde biz yolumuzu kaybettik, internetten
müzenin krokisini bulup yolumuzu bulduk.
Bu müzeyle ilgili tavsiyem, bileti internetten almanız
dışında; eğer rehber istemiyorsanız mutlaka müzeyle ilgili bir şeyler okuyup gidin, en azından müzenin krokisini
internetten bulup indirin. Detaya girerseniz tüm gününüzü alabilecek bir müze.
Haritalar
koridoru benim çok ilgimi çekti.
Yuvarlak salon;yerdeki mozaikler harikaydı.
Sonunda Hristiyan dünyasının kalbi, herkesin görmeyi
istediği Sistine Şapeline ulaştık. İçeride fotoğraf çekmek yasak, olsun bende
hafızama kazımaya çalışırım dedim. Ama o ne! Hani iş çıkışı belediye otobüsüne
binersiniz sıkış tepiş, bir de şoför size ilerleyelim hanımlar beyler,
boşlukları dolduralım der ya aynen öyle! Görevliler sürekli ilerleyin diyor da
nereye? İstesem de fotoğraf çekemem, kollarımı kaldıramıyorum ki! Tavana bakmam
lazım çünkü burada Michelangelo’nun diğer bir şaheseri, Yaratılış eseri var. Michelangelo, asılı bir iskelede tam üç yıl boyunca gece-gündüz,
geceleri kafasındaki taçta yanan mumların
ışığında bu tabloyu bitirmiş. Eh işte 5-10 saniye bakabildim ve kelimenin tam
anlamıyla dışarıya ittirildim. Bu karmaşaya hazırlıklı giderseniz belki bir
duvar köşesi kapıp duvarlara ve tavana bakabilirsiniz çünkü hepsi birer
şaheser.
Bu güzel merdivenle müzeden ayrılıyorsunuz.
Castel Sant’Angelo’ya (Aziz Angelo
Kalesi) St Pietro meydanından yürüyerek gidebilirsiniz, çok yorgun
olduğumuz için biz giremedik. Roma Pass burada da geçerli. Tiber Nehri
kenarındaki bu kale de gezilmeye değer yerlerden birisi. Bu kale ile St Pietro
kilisesi arasında gizli geçit varmış, bir zamanlar hapishane olarak
kullanılmış.
Biz keseduralım onlar zeytin ağaçlarına gözleri gibi
bakıyorlar, bu yol büyük saksılardaki zeytin ağaçlarıyla süslenmişti.
Bana göre Roma daha bitmedi ama bizim gün ve de tatil bitti,
Trevi Çeşmesine para atamadık ama ben tekrar gelmeyi ümit ediyorum.
Roma ve Floransa gezisinde tek olumsuz şey, sokak satıcıları
idi, bu iki şehre kadar hiç bu kadar rahatsız olmamıştık, ama burada resmen
kolunuza yapışıyorlar. Cüzdanınıza, kameranıza, telefonunuza çok iyi sahip
çıkın. Özellikle makinalardan bilet alırken hemen yanınıza gelip yardım etmek
istiyorlar. Otel görevlisi bizi taksi şoförleri için de uyardı; "Mutlaka
taksimetreyi, tarifeyi görün kontrol edin". Gideceğiniz yeri iyi bilin, maalesef
taksi şoförleri turistleri epeyce dolaştırıyorlarmış.
Son gün bilgisi de otel görevlisinden geldi. Biz Pazar günü
hazırlandık ve erkenden yola çıkmak istedik, ancak, pazar günleri Roma’da özel
araçların öğlen on ikiye kadar trafiğe çıkması yasakmış. Biz de öğle vakti
hareket ederek ceza yeme riskinden kurtulduk.