SİYAH AKAR ZONGULDAK’IN DERESİ…..
Yüz karası değil kömür karası böyle kazanılır ekmek parası
Orhan Veli KANIK
Birçok şaire esin kaynağı olmuş Cumhuriyetin ilk kenti, ilk
planlı yapılaşmanın adresi,
Cumhuriyetin ilk maden mühendisliği okulu Ma’adin Mühendisi
Mekteb-i Ali’si(Yüksek Maden Mühendisi Mektebi)nin kurulduğu Zonguldak’a gitmek
için Boğaziçi Şıngır Mıngır demek isterdim ama Koşuyolu Şıngır Mıngır diyerek
buluşma noktasına ulaştık.
Ülkü’nün organizasyonu ve
Nükhet Eren yaratıcı yazarlık atölyesi katılımcıları ile
Nükhet Eren’in sunacağı, ilk işçi romanı Çulluk yazarı Mahmut Yesari’yi anıp tanıtmak,
Yesari belgeselini izlemek ve Zonguldak tarihine göz atmak üzere işçi kentine
yollandık. TEM otoyolunu takiple Akçakoca’nın fındık tarlaları arasındaki
yolları kat edip, dağlar, tüneller aştık. Şimdi bunu okuyanlar K2’ye tırmandık zannedecek
ama ne yapayım doğrusunu yazmam gerek. Yol üstü çay molasında atölye
katılımcılarının yaptığı börekler, kurabiyeler birer birer midelere indi.
Aysel Hanım’ın güzel
sesinden dinlediğimiz türkülere zaman zaman eşlik ederek yolu tükettik. Kozlu
girişinde; ZOKEV üyesi, maden mühendisi, yazar ve Zonguldak gönüllüsü Ekrem
Murat Zaman ve Türkiye’nin bağış yoluyla yapılan ilk okulu Mehmet Çelikel
Lisesi Edebiyat öğretmeni ve edebiyat gönüllüsü Şenay Özçelik Koca bizi sıcacık
karşıladı.
Öğle yemeğini yedikten hemen sonra Kozlu merkezden geçip EKİ
müessese müdürlüğü tesislerini gezdik.
Bir gurup işçinin yeraltından çıkış
saatine denk gelmişiz.
Onlara selam verip fotoğrafladıktan sonra Kılıç
mahallesine çıktık. Çıktık çünkü Zonguldak ve çevresi denince ilk aklınıza
gelmesi gereken dere, tepe, her çeşit ve boyda merdiven ve yokuştur. E ne
işiniz var da mahalle arasında dolaşıyorsunuz diye aklından geçirenler için
yanıtım: Çünkü efendim burası Türkiye’nin ve elbette ki Zonguldak’ın ilk planlı
yerleşim yeri. Mimar Seyfettin Arkan’ın planlamasıyla hayata geçen mahalle
projesinde bahçe içindeki şık konutlar yıllar yılı çoğu yönetici olan
çalışanlarca kullanılmış. Bu konutların işçiler için yapılmış olanları da var. Ancak işçilerin yaşam alışkanlıklarına hitap etmediği için bin küsur konut yapılıp bırakılmış. Bu
nedenle yeter sayıda değiller. Arkan’ın binbir emekle hazırladığı projenin ne kadar
hırpalandığını, o güzelim evlerin yerine yapılan saçma sapan çok katlı binaları görünce üzülmemek elde değil. Anlı şanlı tarihi olan Zonguldak...
Kıvrılarak bizi
tepelere taşıyan yoldan inip Zonguldak merkezdeki eski lavuar; artık yıkılmış
ve geriye sadece üç adet beton kulesi kalmış, alanından geçip üçüncü makas adıyla
tanımlanan bölgeye gittik. Burada yakın gelecekte açılması planlanan ancak
sanırım siyasi engelleri tam aşamadığı için henüz tefrişi tamamlanamayan bir
müze projesi başlatılmış.
Amacımız tamamlanmamış müzeyi değil bir maden ocağını görmek ve bilgi almak. Çoğumuzun bir işçinin yer altında çalışma koşulları hakkında bilgisi olsa da duygusal anlamda yok. Geçmişte sanayi tesislerinin çalışabilmesi, evlerimizin ısınabilmesi için kömür çıkarılmış bu ocak artık sadece eğitim ocağı olarak ödev yapıyormuş. İçeriye girebilmek için minik arkadaşlarımız dahil herkes mont, baret ve lastik çizmeler giydi.
Lastik çizme giymeyen ben ve benim gibi birkaç kişi yoğun çamur nedeniyle iyice içerilere girmekten mahrum olduk. Yine de çok şey gördük ve öğrendik. Sefa Bey özveriyle, yorulmadan, sabırla aydınlattı.
Otele giriş ve yerleşme sonrası yaklaşan etkinlik saati için
hızlı adımlarla ana ve tek caddeden Tankut ÖKTEM çalışması şahane madenci heykelinin önünden sahile doğru yürüdük.
İsmet İnönü
heykelinin bulunduğu parka gelen Zonguldaklılar arasından geçip sahildeki Maden Mühendisleri Lokalinde Zokev üyeleri
ve başkanıyla buluştuk.
Çok güzel ve anlamlı, doyurucu bir Yesari programı sunuldu. Zonguldak Edebiyat gönüllülerinin faaliyetleri hakkında bilgi aldık.
Çok güzel ve anlamlı, doyurucu bir Yesari programı sunuldu. Zonguldak Edebiyat gönüllülerinin faaliyetleri hakkında bilgi aldık.
Ekrem Bey’in Zonguldak ağzından yaptığı sunumuyla geçmişten bugüne Zonguldak Maden Havzası iyisiyle kötüsüyle, tatlısı ve acısıyla bir bir anlatıldı. Zonguldaklı olmama rağmen ne de çok bilmediğim varmış. Şaşırdım.
Yemeğimizi yukarıdaki manzara, sohbet ve muhabbet içinde lokalde yedik.
Yıllardır görüşme fırsatı yakalayamayan arkadaşlar buluştu.
Atölye katılımcıları yemekten sonra olanca neşeleriyle poz verdiler.
Sabah otelin pek de temiz sayılmayan odalarından teras
katındaki kahvaltı salonuna çıktık. Kahvaltı hem çeşitlilik hem sunulanların
lezzeti hem de çalışanları bakımından sınıfı geçti. Pek beğendik.
Bu kez yine planlı bir mahalle, Fener mahallesi sırada. Bu
mahalle Türkiye’nin ilk maden okulunun kurulduğu, EKİ’nin ilk yıllarında ve
yıllarca işletmelerde çalışan ve belki de kimi işletmelerin sahibi olan
yabancıların yaşadığı, EKİ üst düzey yöneticilerinin evlerinin bulunduğu
Fransız mahallesini kapsayan bir bölge.
Kurumun tenis kortu, deniz kulübü gibi sosyal tesislerinin, yaşlı başlı oldukları için koruma altına alınan çınar ve diğer ağaçlarının, limanla aynı yıllarda, 1900’lü yılların başında yapılan deniz fenerinin bu mahallede olduğunu belirtmeliyim. Bir de benim lise 1. sınıfı okuduğum Fener lisesinin..
Tenis kortunda çay ve kahve içme arasında Zonguldak ve
tarihini işlediği çok sayıda kitabı bulunan Ekrem Beye kitaplarımızı
imzalamasını rica ettik.
Kurumun misafirhanesi yayla konağına gidip çayımızı içtik.
Sanayi tesislerini görmek üzere Zonguldak ziyaretinde bulunan
Şah Rıza Pehlevi
ve eşi Prenses Süreyya bu konakta kalmışlar. Celal Bayar ile konağın bahçesinde çektirdikleri fotoğraf konağın duvarında asılı.
Zonguldak’ta, her ne demekse, zilliyetle mülk edinmek uzun
yıllar yasakmış. Herkes kafasına göre takılıp oraya buraya ev yapınca şehir tam
bir karmaşaya dönmüş.
Tepelere, çarşı içine, her yere yapılan birbiriyle alakasız yapılanma şehre ayrı bir karakteristik özellik katıyor.
Şehrin bu
halini niteleyecek bir sözcük bulamadım. Zonguldaklılar(ben de onlardanım)
kusura bakmasınlar. Zaman içinde tapu sorunları çözülmüş, herkesin yaptığı yanına
kar kalmış. Keşke en baştan tıpkı Kılıç,
Fener, Rat mahalleleri gibi planlansaydı…..
Cumhuriyet döneminin lokomotifi sanayi tesislerine havzadan
kömür nakli ve Ankara’ya kadar yolcu ulaşımı için demir yolları döşenmiş.
Hattın yük taşıma kolu, limandan başlayıp şehrin ortasında dumanını salıp
dağların altındaki tüneller içinden taşıdığı yakıtın bir kısmını kullanarak
hedefe koşarmış. Benim çocukluk çağımda kömür trenleri bacalarından saçtıkları
kapkara dumanlarla üstümüzü başımızı kirletmeyi ihmal etmeden çalışıyorlardı. Eskiden
bu şehirde futbol takımının oyuncuları dahil olmak üzere kime sorsanız şirkette
çalışıyorum derdi. Kuruluşu 1848 olan EKİ’de çalışmak şirkette çalışmaktır.
Türkiye’nin iş güvenliği yasaları ve şehircilik bakımından
bir çok ilki bu şehirde hayata geçmiştir. ..Ve bence herkes bunu bilmeli,
öğrenmelidir. Bu şehir, şehrin insanları, emekçileri ve hayatını kaybeden
madenciler için bu onların kaderi diyenlere inat herkes ama herkes bunları
bilmeli. Biraz ajitasyon koksa da cümleler, gerçek budur.
1924 yılında açılan Yüksek Maden Mühendisi Mektebi 1931
yılında kapatılır. Kapatma kararının hemen ardından Yüksek Maadin ve Sanayi
Mühendisi Mektebi ve yanı sıra Maden Meslek Mektebi açılmış. Madenci şehrine
yakışan da budur sanırım. Hem kendi iş gücü ihtiyacı için nitelikli eleman
yetiştirmek hem memlekete değer katmak.
Mühendis mektebinin ilk
öğrencilerinden, 1929 mezunu; Behçet Kemal(Soyadı kanunu çıktıktan sonra Çağlar)
bir şiirinde şöyle demiş:
“Denizi on altı yaşımda gördüm
Maden mektebine zorla giderken”
Yıl 1923, sadece EKİ işçilerini kapsayan Türkiye’nin
ilk SGK’sı diyebileceğiniz Amele Birliği, 1930’da Maden Mühendisleri Derneği kurulur. 64’te
oluşturulan insan gücü eğitim müdürlüğü çok çeşitli eğitim faaliyetleri ve 1967
de kurulan EKİ radyosunun yaptığı müzik yayınlarının arasında özellikle maden
işçilerine yönelik iş güvenliği uyarıları ve önlemlere ilişkin duyurular yapar.
Zonguldakla ilgili minnacık bilgi notunu paylaştım.
Rahatladım.
Çarşıdan minnettar olduğumuz madencilerin anmalık heykellerini
aldık.
Otobüse binmek için toplandığımız nokta babamın yıllar yılı çalıştığı Kargo Ambarlarının tam önüydü.
Ofislerin hepsi yıkılmış. Babama uğramak için gittiğimizde bizi korkutan devasa ölçülerdeki vinçler yerini küçümenlerine bırakmışlar. Oh olsun size. Siz ki makinistinizin sözünü dinler, üstümüze yürürdünüz. Küçücük bacaklarımızla nereye kaçacağımızı bilemeden koşarken Hüseyin amcanın davudi sesiyle attığı kahkasını bize dinletirdiniz. Oh olsun!
Tam yol için
hareket etmek üzereyken çarşı içinden geçen yük treni yolu kapadı.
Bizim için
hoş bir nostalji oldu.
Programın son ayağını gerçekleştirmek üzere gelirken kullandığımız yolu bu
kez tersten kat ediyoruz. Yoldaki yerel satıcıdan aldığımız meşhur Ereğli çileklerimizle mutlanıp merkezde
sayılabilecek bir uzaklıktaki Cehennemağzı mağarasına beş lira ya da Müze kart ile
giriyoruz.
Kilise mağarası, Ayazma
ve Cehennemağzı üçlüsü bir arada. Cehennemağzı
denen mağara Hristiyan topluluğun saklanmak için insan eliyle yaptığı bir
mağarayken kilise mağarası ve ayazma doğal mağaralarmış.
Kilise mağarasının
zeminindeki dairesel mozaik herhangi bir korumadan yoksun, yosunların
istilasına uğramış. Görevlinin tanıtım kanallarında açıklanmayan şekilde aktarmasına göre Fatih’in İstanbul’u fethiyle kendilerine zarar vereceğinden korkan Hristiyanlar bu mağaralarda saklanmışlar. Gerekçesi net olmasa da daracık ve dik bir geçitten girilebilen Cehennemağzı mağarası
saklanmak için ideal görünüyor.
Görevli, Ayazma mağarasında çeşitli sosyal etkinlikler ve konserler düzenlendiğini anlatınca mağara gören masum İstanbullu şarkı söyleyip dans etme fırsatını kaçırmaz.
Ereğli adının kökenine ilişkin; Yerleşimin adı, Herkül’ün
adıyla özdeşleşen efsaneye göre Herakliapolis sonra eraklia sonra da Ereğli
olmuş. Ereğli Türkiye Cumhuriyetinin lokomotif sanayi kuruluşlarından Demir
Çelik fabrikasıyla anılan, Zonguldak’tan daha düzenli ve büyük bir yerleşim.
Ziyaret gerçekleşti. Daha ne olsun. Dönelim artık. Alaplı'yı
geçtikten sonra Bülent’in yeri adlı bir restoranda çok hızlı bir servisle leziz
pideler yedik. Şiirler, sevgi sözcükleriyle bezeli konuşmalar ve türküler eşliğinde yeni donanımlar ve dostlar kazanmış olarak
İstanbul’a ulaştık.
Hocam Behçet KALAYCI'dan;
"Zonguldak’ta yarı gecede bir rüzgar eser. Üzülmez deresi
boyunca denize doğru esen bu rüzgar sanki bir ağıttır. Karaelmas şehitlerine
yakılmış bir ağıt. Yaz-kış hiç susmaz. Urfa’ya ‘Şanlı’; Antep’e ‘Gazi’ demişiz.
Barışta savaştan çok şehit veren Zonguldak için ne diyeceğiz?"
http://www.zokev.org.tr/index.asp
Okuyucuya Not: Diğer gezi yazılarımı http://www.sozmuzikhayat.com/ sitesinde taksepetikoluna köşesinden takip edebilirsiniz.
Okuyucuya Not: Diğer gezi yazılarımı http://www.sozmuzikhayat.com/ sitesinde taksepetikoluna köşesinden takip edebilirsiniz.
Zonguldak mangal yüreğinin yanısıra mangal gibi yanan ışıkları ile dağlar arasına yerleşmeye çalışan insanları ile düzensiz yerleşimden nasibini bolca almış. Tırmanışları bolca merdivenlerle halledilmiş. Herkes Çarşıya, ZonguldakSpor 3.Lige. Yaşasın Zonguldak ve emekcileri.
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş. Aferin. :)
YanıtlaSilAyşe harika yazmışsın .Muhteşemsin.
YanıtlaSilToplu yanıt olarak düşünün lütfen.
YanıtlaSilYazıma katkılarınız ve övgüleriniz beni çok mutlu ediyor. Mangal Zongudak'tan bahsetmemiştim ekleyene teşekkür ederim. Hatta öyle bir mangal ki közünü bir köşesinden denize akıtır. Eklemek istedikleriniz ve övgüleriniz için hatta eleştiriler için memnuniyetle bekliyorum yazın lütfen.
İsimlerinizi de yazarsanız daha bir mutlu olurum.
YanıtlaSilSevgilerimle
İlk başlarda gülümseyerek ve gururla okuduğum yazını hüzünle bitirdim. Eski liman da duvarda madenlerde hayatını kaybeden işçilerin isimlerinin yazlılı olduğu plaketler var ve ne yazık ki onlarca isim (gelecekteki maden şehitleri) yazılacak kadar da boş alan bırakılmış. Zonguldağı tanıtan çok güzel bir yazı olmuş. Coğrafi konumundan dolayı oldukça dar bir alana sıkışmış olan şehir merkezi bakımsız görünse de... memleketim GÜZEL..
YanıtlaSil,Yekta
O plaketleri görmedik ancak bakımsızlıktan, özensiz yapılmışlıktandır belki de bazılarının yerlere düştüğünü duydum. Fotoğraflarını gördüm.
YanıtlaSilZonguldak'ı çok merak ettim; gidesim geldi...
YanıtlaSilYazını çok beğendim,
Nursel
Nursel'cim teşekkürler. Gidip Zonguldak'ın siyah kumsallarını görmek isteyenler için yazımda bahsi geçen Yayla Konağında kalma olanağının var olduğunu senin vesilenle belirteyim.
SilZonguldak deresi bir eyyam
YanıtlaSilPırıl pırıl akarmış.
İhtiyar değirmencinin kızı
Suyun aynasında örermiş saçlarını.
Sonra bir uygarlıktır başlamış
Ve kapkara kesilmiş derenin suyu.
Gene de derki şair
Ve varsa bellekte anıya dair.
Tümü Zonguldak Üstünedir.
Zonguldak bir anılar kentidir.
Ekrem Murat Zaman
Duymamıştım bu efsaneyi. Teşekkürler.
SilAyşecim harikasın.
YanıtlaSil"bir beyaz sümbül
bükerse boynunu
bahar serinliğinde
bir kanlı künye
düşerse kapına
bil ki kadınım
sesim kömür karası…"
Selma K.
Ne güzel yazmışsın. Teşekkürler.
YanıtlaSilSelma K.
YanıtlaSilSESİM KÖMÜR KARASI
bir kristal gözyaşı
değdiğinde
kırmızı karanfile
düştüğünde
toprağın tenine
bil ki kadınım
sesim kömür karası
bir sevda türküsünün
orta yerinde
duyulursa bir çığlık
toprağın yüreğinde
patlamışsa yangınlar
bil ki kadınım
sesim kömür karası
bir beyaz sümbül
bükerse boynunu
bahar serinliğinde
bir kanlı künye
düşerse kapına
bil ki kadınım
sesim kömür karası…
Hamit Kalyoncu
Bu şiirin yazarı Zonguldaklı H.Kalyoncu aynı zamanda benim lisede edebiyat hocam.
Sayende insanın ruhuna işleyen bir şiirden haberdar oldum. Hamit Hocamıza ve sana çok çok teşekkür ederim.
SilMangal yorumu da bana aitti. Ayşe. Ülkü yüm.ben
YanıtlaSilBilmiyordum. Bu arada MANGAL tanımlaması çok hoşuma gitti.
SilCok guzel anlatmissiniz Zonguldak'imizi,keske hep boyle olsa bizlerin vazgecilmezi Memleketimiz..
YanıtlaSilBirde calissa secilen Vekiller,canim sehrimuzi kalkindirsalar.