22 Eylül 2013 Pazar

HÜNKAR KASRI
10 Eylül 2013 günü Eminönü'ndeki Kore Kültür Merkezini ziyaret ettikten sonra Sultanahmet meydanına doğru yürüyerek giderken önümüze çıkan Hünkar 
Kasrını görmeden geçmedik. Tarihi yarımadada neredeyse her sokakta tarihi yapı görmeniz olası. İTO tarafından desteklenen restorasyon çalışması sonunda 2009'da ziyarete açılmış. Kasır restorasyondan sonra henüz ücretli girişe başlamamış. Bu durum orayı ziyaret için katma değer. Bedava sirke meselesi.
Girişte bilgilendirici yazı, broşür gibi doküman göremiyoruz.  Güvenlik görevlisi ne kadar biliyorsa -o da hüsnü niyetinden olsa gerek -anlatıyor. Dersimizi çalışmak üzere, sohbet edip dostluk mesajları verdiğimiz güvenlik görevlilerinin armağan ettiği tanıtım CD'sini aldık. 
3. Murat'ın eşi Safiye Sultan için yaptırmaya niyetlendiği ancak bir türlü bitirilemeyen Hünkar Kasrının yapımı yüz yıldan fazla sürmüş. İnşaatın bitişi 4. Mehmet zamanında, olmuş. 4. Mehmet halkın arasına karışmadan, bitişikteki Yeni Camide namaz kılmaya gitmek için burayı kullanırmış. Çinileri 17. yüzyılda özel olarak İznik'te yapıldığı için başka örnekleri yokmuş. O dönemin geleneksel bezeme sanatlarının-Edirnekari, sedef işçiliği ve cam renklendirme- neredeyse hepsi yapımda kullanılmış.  

Ana kapıdan girişle bu hafif yokuş koridordan geçerek kasrın iç kapısına ulaşılıyor.
Bu koridorun sonunda sağ taraftan küçük( o günler ve Topkapı sarayının ve diğer kasırların oda, salon ve teras büyüklüklerine bakıldığında oldukça büyük) ve etrafı görece kapalı bir terasa çıkılıyor. Soldaki kapıdan girildiğinde iki oda ve bir balkon var. Tuvaleti de söyleyelim. 
Giriş kapısına ait bu kemerin üzerindeki bezemeler birbiri üzerine yapılmış. Her bir süsleme bir öncekini kapatmış. Restorasyonda ancak bu kadarını kurtarabilmişler. Kullanılan çinilerin ilk parçalarını burada görüyoruz.  
İçeri girince oldukça geniş olan bu koridor sağda yaşam alanının bulunduğu ikinci bir koridora bağlanıyor. Bu alanda iki oda ve bir tuvalet var.
4. Mehmet büyük odada konuklarını(!) ağırlayıp dinleniyormuş.
Duvarlar tavana kadar az evvel bahsettiğim İznik çinileriyle kaplı. Bu kadar çok çini kullanılmasına ne kadar şaşırdığımı anlatamam. Demek ki Osmanlı'nın iç dekorasyon anlayışı buymuş.
Çinilerin bir kısmı bazı akıllılar tarafından alınmış(!). Bulunanlar yerlerine yerleştirilmiş kalanların yeri de geri gelecekleri güne kadar boş bırakılmış.
 Avrupa Kültürel Miras Koruma Örgütleri Federasyonu Hünkar Kasrı'na Europa Nostra ödülünü vermiş.
 Duvar çinileri ve tavandaki kalem işi süslemeler.
Padişahın oturma odası diyebileceğimiz bu odadan başka bir de annesi için yapılmış olan yine aynı anlayışla dekore edilmiş, biraz daha küçük bir oda daha var. Onun yanında Kasrın tuvaleti.
Koca padişahın kullandığı tuvalete bakın. Takunyalar makunyalar ama illede çiniler.
Koridorun sonunda küçük bir giriş gibi görünen bu yer Yeni Camiye gidebilmek için çıkılan balkonun yolu.
Halk arasına karışmadan Yeni Camiye girebilmenin anahtarı demir parmaklıklı balkon kapısı.



               
Kapılardaki sedef ve ağaç işçiliği bakan gözler için bile dikkati çekecek kadar güzel.
Binanın çatı ayrıntısı ve taş duvarlarının güzelliğine hayran oldum.
Buranın önünden onlarca kez geçmişimdir ama nedense hiç dikkat etmemişim. İlk kez görüyor gibiyim.
Eminönü, Bahçekapı civarına gittiyseniz bu kemeri bilirsiniz. Hünkar kasrı, Yeni Caminin bitişiğindeki bu kemerin tam üzerinde, iş bankası müzesinin karşısında.
Girişteki rampada yer alan Tezhip ve Minyatür sergisinin teması keşkül-ü fukara imiş. Bu sebeple minik bir bilgi paylaşayım. Dervişlerce hindistan cevizi kabuğuna bir zincir eklenerek yapılan çantaya keşkül-ü fukara adı verilmiş. Mistisizmde dilenmek hoş görülmediğinden dervişler keşkülleri kol ya da boyunlarında asılı yaşadıkları ya da dolaştıkları yerlerde halkın içine yiyecek koymalarını beklerlermiş.  Herkes evinde pişirilebilecek ne varsa tatlı-tuzlu demeden keşkülün içine atar hayır duası almayı beklermiş. Dervişler bu yolla kendi beslenmelerinin yanında yoksulların beslenmelerine de katkı sağlarmış. Keşkül-ü fukara zengin içeriği ile bilinen bir Osmanlı tatlısına isim olmuştur.
Sanat tarihinden anlayanlar sakın ha bu kadar değerli bir konu böyle yazılır mıymış. Yok efendim canım çiniler böyle mi anlatılırmış falan demeyesiniz. 
Anladığım kadar yazıyorum.

Okuduysanız teşekkür ederim.