19 Temmuz 2013 Cuma

ROMANYA gezimiz 
Bölüm: 2
MOLDAVYA-YAŞ YOLLARI TAŞTAN.
Bükreş'e şimdilik veda ederek yola çıktık. Ulaşımın ağırlıklı olarak demir yoluyla yapılmasının etkisinden midir bilinmez şehir içinde şaşırtıcı ölçüde geniş olan yollar ülke karayolu ağında nedense ara yol gibi.
Kuzey-batı yönüne Yaş'a doğru gidiyoruz. 
Yorgunluk atmak için çay-kahve içebileceğimiz yer bulamayınca bir alışveriş merkezine girdik. Yeğenimin adını taşıyan bu RAHAN dergisini de oradan aldık. 

Yol üzerindeki bir manastırın çanlarını çalma görevi bana verildi.








Bu manastırın rahiplerden biri. 
Yaş'a yaklaştıkça merakımız artıyor.Yaş yakınlarında bir yerde  oldukları çok belli çocuklar; üstü başı perişan, saç baş darmadağın sokaklarda, dere kenarlarında oynuyorlardı. Nihayet yolculuğumuz sona erip hedefe ulaştığımızda gördüğümüz ise ayrı bir perişanlıktı. Otelin bulunduğu mahalle evlere şenlik, gecekondu bölgesi diyeyim öyle bir yer, önünde insanlar yayılmışlar. Mahalle hali işte. Tudor otel defterini  arabadan hiiiiçç inmeden kapatarak şehir merkezine yollandık. İlk baktığımız otel Continental oldu. Bize öylesine ucube, bakımsız, kırık dökük bir oda gösterdiler ki kendimizi dışarı zor attık. Tam karşısında Select otel varmış. Beğendik fiyatı da uygundu. Civardaki diğer otellere de baktık. Fiyatlar aşağı yukarı aynı ve güzel oteller. İçlerinde en çok sevdiğimiz Select'te konakladık. Çok rahat ettik. Kahvaltısı;Eh işte aç kalmazsınız. O kadar.
Select otelin kazara çekilmiş bir fotoğrafı
Yaş biraz bakımsız kalmış bir sanayi şehri ama hangi noktasına giderseniz gidin mis gibi ıhlamur kokuyor. Şehrin ortasında kocamaaaaan iki park var. Biri botanik parkı diğeri değil. Ben park deyince- lütfen tüm Romanya için geçerli olsun -siz orman anlayın. Merkezde, eski şehir meydanında kültür merkezi olarak kullanılan saray tadilattaydı. Sadece kapıdan kafamızı uzatabildik. Sarayın yanıbaşındaki büyük  alışveriş merkezi ünlü markaların mağazaları yani işgal kuvvetleri ile doluydu. Kocaman avlusu ve yiyecek içecek mekanları ile oldukça şıktı. Kapalı alandaki fast food bölümü her yerde nasılsa öyle.
Alışveriş merkezi içeriden böyle.

İşte bu da az evvel bahsettiğim saray. Sarayın bahçesindeki çimlikte yatıp yuvarlanmak serbest. Çimlere basmayınız uyarısı yok.


Bu bina azmanlarını önceki yazıda anlatmıştım. Şehir merkezlerinde bu binalardan, mahalleler ya da kasabalarda çok süslü tek katlı evler var.


Bu arada halkın çoğunluğu Ortodoks. Yaş Metropolitan katedralinin bölge metropolitinin üssü olduğunu öğrendik. İki gün üst üste gittiğimiz katedralde iki ayrı cenaze törenine denk geldik. Bize tuhaf gelen törenler. Açık tabutun başına gelip tabutun kenarını mı bilemiyorum neresini öpüyorlar ardından rahibin karşısına geçip onlar için Şip-şak dua gibi istavroz çıkarmasını bekliyorlar. Kim bilir onlara da başkalarının fazlaca disipline edilmiş dua, ibadet şekilleri tuhaf geliyordur. Katedralin önünden her geçişte aynı kadrolu dilencileri de görebilirsiniz.
Galata manastırı: İstanbul Galata'da Romanyayı temsilen yaşamış bir prensin ülkesine döndükten sonra yaptırdığı söyleniyor. Aşağıda manastırın önündeki pembe akasyayı yemek üzere hazırlanıyorum.


Galata manastırından Yaş'ın panoramik görünüşü.
Yaştaki ikinci günümüzde kuzeye Moldovya bölgesinin Unesco Dünya Mirası listesine adını yazdıran manastırlarını görebilmek için gözümüzü karartıp yola çıktık.













Arabanın içinden çekebildiğim kadarıyla dağ köylerindeki evler ve yaylalar, 







kendisiyle herhangi bir şekilde tanışma olanağı bulamadığım otobüsün yayladaki durağı,





yayla ziyaretçilerini ağırlayan otel,
kasabaların birinde denk geldiğimiz cenaze korteji dikkatimizi fazlasıyla çekti.








Bir Ortodoks geleneği ya da inanışı sanırım. 
Benzerlerini ilk olarak Midilli adasında gördüğüm bu sembolik mezarlardan ailenin gücü ya da dileğine göre çok süslü ya da çok sade olanları yol boyunca dizilmişti.
Moldavya manastırlarının bulunduğu bölge ile Yaş arası kilometre hesabına göre altı saat kadar sürecek. Bir iki saat ziyaret gece yarısı dönmüş oluruz dedik ama dört saat yol aldıktan sonra geri döndük. Yol artık çok kötüleşmişti. Konaklamasız olmayacaktı ve bu duruma hazırlıksızdık. Biz de dönüş yolunda bulunan ve Unesco Dünya Kültür Mirası olan VORONET ve HUMOR manastırlarıyla yetindik.
Voronet manastırının dışındaki dini resimler aynı şekilde iç duvarları da kaplıyor.



Biri bir Lei karşılığında diğeri önceden yakılıp sönmüş mumu aşırma olarak iki dilek mumu yakıyoruz. Dileğimizin biri belli ki zaten olacağından gerçekleşti. Diğeri de yakındır gerçekleşir. Endişe edecek bir durum yok!
 



Humor'un avlu giriş kapısı. Bu manastırın da tıpkı Voronet ve diğerleri gibi iç ve dış yüzeyi resimlerle kaplı. Plan olarak ta hemen hepsi oyun kartlarındaki sinek biçiminde yapılmış. Yani ben basitçe böyle tanımlıyorum. Yapanların kulağına gitmesin, sanat tarihçiler ve mimarlar hoş görsün.







Bu manastırın diğerinden farklı olarak bahçesinde, içinde minicik bir ibadet odası barındıran bir kulesi vardı. Çok yüksek olmamasına rağmen çıkıp inerken dizlerimin titrediğini itiraf etmekten çekinmediğim merdivenlerden ayrıntı.                  


                           
                                    





Humor ziyaretimizde manastırın önündeki sokakta açık havada satışa sunulan çok güzel kilimler gördük. Rahibeler ve yerli kadınlar tarafından dokunmuş kilimle hem yün hem uygun fiyatlılar. Yeşne küçük bir adet kilim aldı. Ben de kilisenin dükkanından tütsüler aldım. Seviyorum tütsüyü.
Döndük artık memlekete. Bu akşam üniversitenin yemeği var. Patricia Kaas iki gün önce bu restoranda hem de parmaklarıyla yemek yedi dediler. Fotoğraflarda görülüyor öyle aman aman bir yer değil. Sadece geleneksel Romanya mutfak kültürünü yansıtması bakımından özel.
Yeşne ve Ziya yöre dansı yapıyor. Ben de yaptım ama hainler beni çekmemişler. Rus bir hanımın önerisiyle herkes kendi ülkesinden bir parça söyledi. Bizim aklımıza söyleyecek hiç bir şey gelmedi. Sonunda Sivastan aldım bakır'ı söyledim de Türk ekibini kurtardım.
O arada Türk olduğumuzu öğrenen akademisyenlerden bir kaçı yanımıza geldi ve Muhteşem Yüzyıl'a hayran olduklarını anlattılar. Çok şaşırdım. Biri dedi ki yayınlandığı gün ve saatte Yaş'ta her yer sessizleşir çünkü herkes tv karşısında dizi izlemektedir.

Şarabımızı geleneksel sofra adabına uygun toprak kupalarda içtik.
Yarın Transilvanya için yola düşme zamanı... 
Üçüncü bölüm için tıklayınız lütfen
http://taksepetikoluna.blogspot.com.tr/2013/07/romanya-gezimiz-bolum-3-transilvanya.html

16 Temmuz 2013 Salı

ROMANYA gezimiz  
Bölüm:1
BÜKREŞ
Türk  hava yolları uçağı ile İstanbuldan çıkışla iki gece konaklayacağımız Bükreş ilk hedefimizdi. 16 Haziran başlangıçlı seyahatimiz toplam yedi gün için planlandı. 
Bükreş’e ilk gidişimiz ve dilleri ile hiçbir bilgimiz yok. Onların da dil bildiği pek söylenemez ama yine de canla başla yardımcı olmaya çalışıyorlar. Romanya’nın çok pasaklı, bakımsız ve insanlarının kaba saba olduklarına dair duyumlar almıştım. Söylüyorum kesinlikle yalan, dolan. Tertemizler. Transilvanya ve Moldova bölgelerinin  tamamını gezdik.  Dağ başındaki evleri bile süslü püslü.  Köy evlerinin kenarında köşesinde görülmesi nerdeyse doğal olan  pasaklı odun yığınları, bağda bahçede kullanılan ıvır zıvır şeyleri bile görmedik. Yok canım diyenler: Görmedik ve araçla( burada araç bedelleri oldukça ekonomik) dolaştığımız köy, dağ bayır sayısını ben bilmiyorum. Yalnız bizim karadeniz bölgesindeki her eve bir cami konsepti orada her eve bir kiliseye dönüşmüş. Unesco dünya mirası listesine girmiş çok sayıda manastırları var. İki tanesini ziyaret ettik. Hiç inanışım olmadığı halde kokusunu sevdiğim için tütsü bile satın aldım. Bükreş'in  ve daha sonraki durağımız olan Yaş’ın diyebilirimki her yeri ıhlamur ağaçlarıyla dolu ve her yer mis gibi ıhlamur kokuyor.
Sorup soruşturduktan , epeyce bir yürüyüş ve Romanyalı bir ailenin yardımı ile otelimize ulaştık. Otel Michelangelo  temiz, kaldığımız oda caddeye bakan cephede ama sokak gürültüsünden uzaktı. Belki sakin günlere  denk gelmişti bilemiyorum.  Kahvaltısı  sıradandı ama aç kalmadık.  Eski şehir bölgesine yürüyerek onbeş yirmi dakika kadar mesafesi vardı.  Romana meydanına yakın oluşu, meydanın şehir tur otobüslerinin kalktığı ilk durak olması büyük avantaj. Unutmadan bu otobüslere bilet aldığınızda ki oldukça ekonomik yirmidört saat kullanabiliyor, dilerseniz eski şehire bu otobüs ve biletinizle gidebiliyorsunuz. Eh benden söylemesi.
Haziran ayında çok sıcak olacağını belirten meteorolojiye inanmamanın cezası oldu elbette. 
Bükreş’in eski şehir bölgesi oldukça sempatik ve canlı. Bükreş tek başına bir eyalet. 
Şehitler anıtı. Romanyalılar patates ve kürdana benzettikleri için saygısızca bulmuşlar.

Odeon tiyatrosunun önündeki Atatürk büstünün oradaki varlık nedenini öğrenemedik.

Banka olarak kullanılan tarihi bina ve kapı üstü ayrıntısı.



 Komedi festivali vesilesiyle müzik kutusu 
temalı şahane bir sokak konseri dinledik. 


Romus ve Romulus neden burada??

Tarihi kalıntının önünde yer alan heykel 
Vlad Tepeş, bildiğimiz adıyla Drakula-kazıklı voyvoda.

Bu da zafer takı. Paris'e özenip yapmışlar.

Pragdaki dans eden binaya anlam verememiştim.
Bu reklam sanki dans eden binayı anlayayım diye yapılıp karşıma çıkarılmış.

Komünizm döneminde yönetimin yayınlarının basıldığı bu bina sonraları özgür basının simgesi olmuş.

Tarihi binalara köşelerine koydukları tabelalarla dikkat çekiyorlar. 



Romanyalılar sanata ve sanatçıya düşkün görünüyorlar.
Tarihi VİLACROSSE pasajı
Çeşit çeşit restoranlar, şehrin tarihi görüntüsünü bozmayacak şekilde, eski şehirde bir bölgeye toplanmışlar. Bu arada bir kilisenin önünde içeri girmek için uzun sıralarda bekleyen kadınlar topluluğu şaşırttı. Sorduğumda orada görevli olan kişi kilisenin uzun süren bir onarımdan çıktığını, onların inanışına göre ibadet sırasında din adamı ile kadınların aynı ortamda bulunamadığını anlattı. Kilisenin onarımının bitmesini kutlamak için bugün kadınlara izin verilmesi nedenle kalabalık olduğunu belirtti.  Bunu sonradan tuhaf buldum. Çünkü gittiğimiz hiçbir kilisede bu uygulamayı görmedik. Ayin sırasında kadınlar da vardı. Belki bir çeşit mezhep anlayışıdır. Ya da anlayamadığımız başka bir şey.

İşte o kilise
Otodoks Hristiyan olan Romanyalılarda garip olan bir başka uygulama: Rahipin önlüğünün altına girip dua  istiyor, kostümüne ellerini sürerek istavroz çıkarıyorlar. Ayrıca her mezar gördüğünde fatiha okuyan müslümanlar gibi bunlar da kiliseyi uzaktan bile görünce istavroz çıkarıyorlar. Hem de üç defa.
Bükreş’te caddeler son derece geniş. Çok sayıda ve oldukça geniş meydan ve parkları var. Hem de öyle böyle değil. Sanırsın orman. 
Meydanlardan biri. Arkadaki kocaman ve ruhsuz binalardan çok sayıda var.
Şehirdeki caddelerden ve komünizmin yaşam alanlarından olan devasa apartmanlardan biri 
Caddeler çok çok geniş. Çoğu yerde kaldırımların genişliği bile beş-altı metre.
İşgalciler burayı da istila etmiş.
Nehrin gece görünüşü
Park park dedim. Bir de fotosunu koyalım dimi ama.
Şöförler biraz bizimkilere benziyor. Azıcık hızlı ve çakallar. Bindiğimiz bir taksinin şöförü verdiğim parayı kaparcasına aldı. Taksimetreyi göstererek para üstü isteyince sinirlendi. Bozuğu yokmuş. Bulup buluşturduk bozuk verdik.  Sevinci kursağında kalınca daha da sinirlendi. 
Geniş Bükreş caddelerine konuk olan çok sayıda kumarhaneye hizmet için açılmış döviz ofislerine dikkat çekmek gerek. O kadar çok sayıda ve minikler ki insan orada saatlerce nasıl durabilir, nasıl nefes alabilir anlaşılır gibi değil.  Çoğu iki metrekareden büyük değil, üstelik demir kapılarla kapatılmışlar.  Bir de yine tüm Romanya’da var olan mini marketler. Gerçekten miniler. Apartmanların alt katlarında, köşelerde küçücük, minicik marketler. Türkiye'de 40-45 yıl öncesinin mahalle bakkallarını düşünün onların daha az ürüne sahip olanları. Ne yazık ki fotoğraflarını çekemedim.  Sanırım karne ile ürün dağıtılan günlerden gelen alışkanlık ve hala toparlanamamış olma vaziyetinden. Gidip bir bakkal açsanız ya da Osmanbey’den alınma tekstil ürünleri satan bir dükkanınız olsa ihya olursunuz.
Yerel yemekler yapan bir restoranda, Caru’cu bere'de güzel yemekler yedik. Restoranın içi başlı başına sanat eseri zaten. Yeşne ve Ziya denemek  için ne olduğunu anlamadıkları geleneksel yiyeceklerden oluşan bir tabak istediler. Görünüşü berbattı ama denememek olmaz mantığı ile yediler. Yüzlerini görmeliydiniz. İyi ki yemedim. Bu tabaktaki lezzet(!) aramızda günlerce konuşuldu. Servisin her zaman hızlı olduğuna kuşkuluyum ama hakkını inkar etmeyelim. Bir de burada yemek yemek için masa bekleyenlerin sayısı epeyceydi. 
Pek seçilemese de restoranın içi.
                   Mönünün ana sayfası.  ilk starterı-iki ve dört kişilik-siz siz olun istemeyin.
Bir de mamaliga dedikleri kuymağa çok benzeyen yemekleri var. Ben beğendim. Sadece bölgesel olarak pişiriş ve sunuş farkı olmasına rağmen damak tadıma ve alışık olduğumuz kuymağa çok benziyor.
Bu şehirde büyük bir parkın içinde Hard Rock kafe var. Uzun aramalar sonucu yerini bulduk ama müze gezer gibi gezdik ve çıktık. Görünüşü  ve atmosferi özel gelmedi. Kafenin içinde bulunduğu park geleneksel Romanya evlerini konu alan müzenin komşusu.
Ülkenin geleneksel köy yaşantısını anlatan, bir çok köy evini yerinden söküp buraya taşıyarak, gerçekte kullanılmış eşya ve kostümleri kullanarak  oluşturulmuş açık hava müzesinde keyifli zaman geçirdik.
                      
                         Ayşe çalışıyor.                               Ziya orda burda koşsun oynasın.
 

Hobit evi gibi. Isınma ve korunma amaçlı olsa gerek yer altına doğru genişleyen, çatısı sazdan yapılmış evler müze köyün el ilgi çeken yanıydı.
Gelelim asıl önemli olana. 21 Aralık 1989 da iktidarı elinden giden  Çavuşesku’nun yaptırdığı, alanında  dünyada Pentagondan sonra ikinci büyük binaya. Gerçekten çok büyük. Öyle ki kapısına kadar gitmek bile epeyce bir efor harcamak gerektiriyor.  Devasa. Tüm haşmetiyle sanki sadece Bükreş’i değil tüm Romanya’yı kucaklıyor gibi.



21 Aralık meydanı; Çavuşesku'nun sonunun geldiğini belirten helikopterli kaçışına istinaden devrim meydanı ile birlikte simge olmuş.
21 Aralık meydanında ölen bir kişinin anısına


Otobüsten uçan şapkamı almak için koşuyorum. Otobüsün şöförü anlayışlıymış. Bekledi beni. Bak şimdi oldu mu bu? Az evvel şöförleri çakal demiştim. Tüh ne ayıp ettim.
Yorgunlukkkk!!

Madem Sıdıka Hanım ve Necmettin Bey pozu verildi. Yayınlamamak olmaz.

Bu da neşemiz mutluluğumuz olsun. Bunlar gibi bir kaç çift gördük. Şehri dolaşıp yeni evli fotoğrafı çektiriyorlar.

Bükreş’te fazlafa gezilip görülecek yer yok.  Müze gezmeyecekseniz bir günde dolaşılır.İlk gün çok yorgunduk aklımıza bile gelmedi müze gezmek. Sonrasında ise pazartesi dolayısıyla kapalıydılar.
Şimdi Yaş’a doğru yolculuk zamanı..
İkinci bölüm için tıklayınız lütfen