16 Temmuz 2013 Salı

ROMANYA gezimiz  
Bölüm:1
BÜKREŞ
Türk  hava yolları uçağı ile İstanbuldan çıkışla iki gece konaklayacağımız Bükreş ilk hedefimizdi. 16 Haziran başlangıçlı seyahatimiz toplam yedi gün için planlandı. 
Bükreş’e ilk gidişimiz ve dilleri ile hiçbir bilgimiz yok. Onların da dil bildiği pek söylenemez ama yine de canla başla yardımcı olmaya çalışıyorlar. Romanya’nın çok pasaklı, bakımsız ve insanlarının kaba saba olduklarına dair duyumlar almıştım. Söylüyorum kesinlikle yalan, dolan. Tertemizler. Transilvanya ve Moldova bölgelerinin  tamamını gezdik.  Dağ başındaki evleri bile süslü püslü.  Köy evlerinin kenarında köşesinde görülmesi nerdeyse doğal olan  pasaklı odun yığınları, bağda bahçede kullanılan ıvır zıvır şeyleri bile görmedik. Yok canım diyenler: Görmedik ve araçla( burada araç bedelleri oldukça ekonomik) dolaştığımız köy, dağ bayır sayısını ben bilmiyorum. Yalnız bizim karadeniz bölgesindeki her eve bir cami konsepti orada her eve bir kiliseye dönüşmüş. Unesco dünya mirası listesine girmiş çok sayıda manastırları var. İki tanesini ziyaret ettik. Hiç inanışım olmadığı halde kokusunu sevdiğim için tütsü bile satın aldım. Bükreş'in  ve daha sonraki durağımız olan Yaş’ın diyebilirimki her yeri ıhlamur ağaçlarıyla dolu ve her yer mis gibi ıhlamur kokuyor.
Sorup soruşturduktan , epeyce bir yürüyüş ve Romanyalı bir ailenin yardımı ile otelimize ulaştık. Otel Michelangelo  temiz, kaldığımız oda caddeye bakan cephede ama sokak gürültüsünden uzaktı. Belki sakin günlere  denk gelmişti bilemiyorum.  Kahvaltısı  sıradandı ama aç kalmadık.  Eski şehir bölgesine yürüyerek onbeş yirmi dakika kadar mesafesi vardı.  Romana meydanına yakın oluşu, meydanın şehir tur otobüslerinin kalktığı ilk durak olması büyük avantaj. Unutmadan bu otobüslere bilet aldığınızda ki oldukça ekonomik yirmidört saat kullanabiliyor, dilerseniz eski şehire bu otobüs ve biletinizle gidebiliyorsunuz. Eh benden söylemesi.
Haziran ayında çok sıcak olacağını belirten meteorolojiye inanmamanın cezası oldu elbette. 
Bükreş’in eski şehir bölgesi oldukça sempatik ve canlı. Bükreş tek başına bir eyalet. 
Şehitler anıtı. Romanyalılar patates ve kürdana benzettikleri için saygısızca bulmuşlar.

Odeon tiyatrosunun önündeki Atatürk büstünün oradaki varlık nedenini öğrenemedik.

Banka olarak kullanılan tarihi bina ve kapı üstü ayrıntısı.



 Komedi festivali vesilesiyle müzik kutusu 
temalı şahane bir sokak konseri dinledik. 


Romus ve Romulus neden burada??

Tarihi kalıntının önünde yer alan heykel 
Vlad Tepeş, bildiğimiz adıyla Drakula-kazıklı voyvoda.

Bu da zafer takı. Paris'e özenip yapmışlar.

Pragdaki dans eden binaya anlam verememiştim.
Bu reklam sanki dans eden binayı anlayayım diye yapılıp karşıma çıkarılmış.

Komünizm döneminde yönetimin yayınlarının basıldığı bu bina sonraları özgür basının simgesi olmuş.

Tarihi binalara köşelerine koydukları tabelalarla dikkat çekiyorlar. 



Romanyalılar sanata ve sanatçıya düşkün görünüyorlar.
Tarihi VİLACROSSE pasajı
Çeşit çeşit restoranlar, şehrin tarihi görüntüsünü bozmayacak şekilde, eski şehirde bir bölgeye toplanmışlar. Bu arada bir kilisenin önünde içeri girmek için uzun sıralarda bekleyen kadınlar topluluğu şaşırttı. Sorduğumda orada görevli olan kişi kilisenin uzun süren bir onarımdan çıktığını, onların inanışına göre ibadet sırasında din adamı ile kadınların aynı ortamda bulunamadığını anlattı. Kilisenin onarımının bitmesini kutlamak için bugün kadınlara izin verilmesi nedenle kalabalık olduğunu belirtti.  Bunu sonradan tuhaf buldum. Çünkü gittiğimiz hiçbir kilisede bu uygulamayı görmedik. Ayin sırasında kadınlar da vardı. Belki bir çeşit mezhep anlayışıdır. Ya da anlayamadığımız başka bir şey.

İşte o kilise
Otodoks Hristiyan olan Romanyalılarda garip olan bir başka uygulama: Rahipin önlüğünün altına girip dua  istiyor, kostümüne ellerini sürerek istavroz çıkarıyorlar. Ayrıca her mezar gördüğünde fatiha okuyan müslümanlar gibi bunlar da kiliseyi uzaktan bile görünce istavroz çıkarıyorlar. Hem de üç defa.
Bükreş’te caddeler son derece geniş. Çok sayıda ve oldukça geniş meydan ve parkları var. Hem de öyle böyle değil. Sanırsın orman. 
Meydanlardan biri. Arkadaki kocaman ve ruhsuz binalardan çok sayıda var.
Şehirdeki caddelerden ve komünizmin yaşam alanlarından olan devasa apartmanlardan biri 
Caddeler çok çok geniş. Çoğu yerde kaldırımların genişliği bile beş-altı metre.
İşgalciler burayı da istila etmiş.
Nehrin gece görünüşü
Park park dedim. Bir de fotosunu koyalım dimi ama.
Şöförler biraz bizimkilere benziyor. Azıcık hızlı ve çakallar. Bindiğimiz bir taksinin şöförü verdiğim parayı kaparcasına aldı. Taksimetreyi göstererek para üstü isteyince sinirlendi. Bozuğu yokmuş. Bulup buluşturduk bozuk verdik.  Sevinci kursağında kalınca daha da sinirlendi. 
Geniş Bükreş caddelerine konuk olan çok sayıda kumarhaneye hizmet için açılmış döviz ofislerine dikkat çekmek gerek. O kadar çok sayıda ve minikler ki insan orada saatlerce nasıl durabilir, nasıl nefes alabilir anlaşılır gibi değil.  Çoğu iki metrekareden büyük değil, üstelik demir kapılarla kapatılmışlar.  Bir de yine tüm Romanya’da var olan mini marketler. Gerçekten miniler. Apartmanların alt katlarında, köşelerde küçücük, minicik marketler. Türkiye'de 40-45 yıl öncesinin mahalle bakkallarını düşünün onların daha az ürüne sahip olanları. Ne yazık ki fotoğraflarını çekemedim.  Sanırım karne ile ürün dağıtılan günlerden gelen alışkanlık ve hala toparlanamamış olma vaziyetinden. Gidip bir bakkal açsanız ya da Osmanbey’den alınma tekstil ürünleri satan bir dükkanınız olsa ihya olursunuz.
Yerel yemekler yapan bir restoranda, Caru’cu bere'de güzel yemekler yedik. Restoranın içi başlı başına sanat eseri zaten. Yeşne ve Ziya denemek  için ne olduğunu anlamadıkları geleneksel yiyeceklerden oluşan bir tabak istediler. Görünüşü berbattı ama denememek olmaz mantığı ile yediler. Yüzlerini görmeliydiniz. İyi ki yemedim. Bu tabaktaki lezzet(!) aramızda günlerce konuşuldu. Servisin her zaman hızlı olduğuna kuşkuluyum ama hakkını inkar etmeyelim. Bir de burada yemek yemek için masa bekleyenlerin sayısı epeyceydi. 
Pek seçilemese de restoranın içi.
                   Mönünün ana sayfası.  ilk starterı-iki ve dört kişilik-siz siz olun istemeyin.
Bir de mamaliga dedikleri kuymağa çok benzeyen yemekleri var. Ben beğendim. Sadece bölgesel olarak pişiriş ve sunuş farkı olmasına rağmen damak tadıma ve alışık olduğumuz kuymağa çok benziyor.
Bu şehirde büyük bir parkın içinde Hard Rock kafe var. Uzun aramalar sonucu yerini bulduk ama müze gezer gibi gezdik ve çıktık. Görünüşü  ve atmosferi özel gelmedi. Kafenin içinde bulunduğu park geleneksel Romanya evlerini konu alan müzenin komşusu.
Ülkenin geleneksel köy yaşantısını anlatan, bir çok köy evini yerinden söküp buraya taşıyarak, gerçekte kullanılmış eşya ve kostümleri kullanarak  oluşturulmuş açık hava müzesinde keyifli zaman geçirdik.
                      
                         Ayşe çalışıyor.                               Ziya orda burda koşsun oynasın.
 

Hobit evi gibi. Isınma ve korunma amaçlı olsa gerek yer altına doğru genişleyen, çatısı sazdan yapılmış evler müze köyün el ilgi çeken yanıydı.
Gelelim asıl önemli olana. 21 Aralık 1989 da iktidarı elinden giden  Çavuşesku’nun yaptırdığı, alanında  dünyada Pentagondan sonra ikinci büyük binaya. Gerçekten çok büyük. Öyle ki kapısına kadar gitmek bile epeyce bir efor harcamak gerektiriyor.  Devasa. Tüm haşmetiyle sanki sadece Bükreş’i değil tüm Romanya’yı kucaklıyor gibi.



21 Aralık meydanı; Çavuşesku'nun sonunun geldiğini belirten helikopterli kaçışına istinaden devrim meydanı ile birlikte simge olmuş.
21 Aralık meydanında ölen bir kişinin anısına


Otobüsten uçan şapkamı almak için koşuyorum. Otobüsün şöförü anlayışlıymış. Bekledi beni. Bak şimdi oldu mu bu? Az evvel şöförleri çakal demiştim. Tüh ne ayıp ettim.
Yorgunlukkkk!!

Madem Sıdıka Hanım ve Necmettin Bey pozu verildi. Yayınlamamak olmaz.

Bu da neşemiz mutluluğumuz olsun. Bunlar gibi bir kaç çift gördük. Şehri dolaşıp yeni evli fotoğrafı çektiriyorlar.

Bükreş’te fazlafa gezilip görülecek yer yok.  Müze gezmeyecekseniz bir günde dolaşılır.İlk gün çok yorgunduk aklımıza bile gelmedi müze gezmek. Sonrasında ise pazartesi dolayısıyla kapalıydılar.
Şimdi Yaş’a doğru yolculuk zamanı..
İkinci bölüm için tıklayınız lütfen

6 yorum:

  1. Kıytırık bir şapka seni Romanyalı şöförlerin yalancısı yaptı. Yaa.. alma mazlumun ahını demişler.. Şaldır, şuldur koştugun da cabası ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet vallahi. Ne demişler "Mazlumun ahı indirir şahı"

      Sil
  2. Ziya nin orda burda koşup oynamasına da bayıldım.. Anadolu erkegi tabi.. Ayse calissin, Ziya gezsin oynasin :)

    YanıtlaSil
  3. Romanya'ya bende gideyim bir ara.

    YanıtlaSil
  4. Yazinizi severek okuduk, tesekkurler. Izninizle bu haftanin ROMEN HAVASI olarak sizi agirliyoruz sayfamiz romenhavasi.com da.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Romanyayı gerçekten çok sevdik.

      Sil