21 Mart 2014 Cuma

ÇORLU SİZİ SEVİYOR
İstek üzerine Çorlu yazıma bir bölüm daha ilave ediyorum. Yaşadığım yeri
 önceki yazımda bahsetmediğim noktalarına değinerek bir parçacık daha anlatayım.
Yaz aylarında buradaysanız hemen hemen her mahalleden gelen oyun havaları sesleriyle bahçe düğünü yapıldığını anlar belki de katılmak istersiniz. Akşamları sahil kasabası atmosferinde, cadde boyunca dondurmalarının keyfini çıkararak yürüyen, parklarda ellerinde çay bardaklarıyla muhabbet eden ailelerle karşılaşırsınız. Şaşırmayın! Çorlu, Doğu Avrupa sınırına çok yakın, bir o kadar da uzakta, nereye baksan garnizon nereden baksan kışla.. Bir çok ilde dahi olmayan kolordulardan beşincisi burada konuşlanmış. Bayramlarda evden gördüğüm manzara; Ardı arkası kesilmeyen tanklar, asker taşıyan kamyonlar, gor gor sesler çıkararak alana doğru giderler. Kimi zaman askeri havaalanından kalkan uçakların şiddetli seslerini dinler, kırsalda yaşayıp uçak görmemiş çocuklar gibi başım havada izlerim.
Çorlu, Osmanlı tarihinde kilit rol oynamasına karşın önceki yazımda da belirttiğim gibi tarihe maddi bir iz bırakmadan bu günlere gelmiş. Çorlu kalesi, yerel halkın Kore mahallesi(!) diyerek tanımladığı, neşeli Roman ailelerin yaşadığı yerde, kale olduğunu bile anlayamayacağınız kadar küçülmüş cüssesiyle buradayım(!) diyor. 
  Sizin için fotoğraflamaya gittiğimde mahallenin çocukları etrafımı sardılar abla bizim de fotoğrafımızı çek diye. 
Tamam deyince hemen poz verdiler.
İstanbul’a seferler yapan ve yol boyunca muhteşem manzarası olduğu söylenen demiryolu ulaşımının zamanı ve fiyatı hakkında fikir vermek amacıyla Çorlu tren istasyonuna uğradım.. Maalesef uzunca bir süredir Çorlu-İstanbul hattı yenileme çalışmaları nedeniyle kapalıymış. Görevli genç çalışanın söylediğine göre iki aydan önce tamamlanmayacakmış. Kimbilir belki daha da uzun sürer. 
Onarım bitince bir tren seyahati yapıp gelmenizi bekleriz efendim.
Köy gezmeyi seven var mı içinizde? Ben bayılırım. Arabaya atlayıp tarlalar arasında dolaşıp sarı tarımın gelişip olgunlaştığını takip etmek için yakın köylerin-bazıları idari bakımdan mahalle olmuş-yollarına düşerim. Favori köylerim: Önerler, Türkgücü, Sarılar ve tepeden Marmara denizini kucaklayan Yenice. Gökten para yağdığında her birinden birer köy evi ve tarla almayı planlıyorum. Bağış kabul ederim. Aklınızda bulunsun.
Çorlu’dan on dakika kadar mesafede; Marmara Ereğlisine bağlı Çeşmeli köye giderseniz sahili takip ederek Eceabat’a hatta Bozcaada’ya kadar uzanan bağ(şarap demek yasakmış artık) rotasının Çeşmeli ayağı Şato Nuzun’a uğramadan geçmeyin derim.
 
Nefis şaraplarından tadıp, üretim aşamalarını bıkmadan usanmadan her ayrıntısıyla anlatan, kavı görmenize olanak tanıyan görevli genç hanıma teşekkür eder, 
dilerseniz  birkaç şişe şarabınızı alıp yemyeşil bağların arasından ayrılırken bağ bozumuna gelmenin hayallerini kurarsınız. Dönüşte hiçbir köy kahvesinde göremeyeceğiniz aile işletmesi Türkgücü köy kahvehanesinde çayınızı içip arkadaşlarınızla muhabbet edin.
Yahudi nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerden olan Trakya’da; 1934 yılı Haziran sonu, Temmuz başı çıkan, 6-7 Eylül olaylarına benzer olaylar sonrası bir çok Yahudi aile göç etmek zorunda kalmış. 1941 de; 25-42 yaş aralığındaki tüm gayri müslüm erkeklerin askere alınmasına karar verilmiş. Bayındırlık emrine verilen, 20 kura ihtiyatları gerçekte askerlik yapmaları için değil yapılanan ülkenin çeşitli inşaatlarında zorunlu işçi olarak çalıştırılmak üzere kullanılmış. Gavur askerler denilerek tanımlanan bu insanlardan oluşan asker gurubuna amele taburları da denmiş. 1942’de çıkan varlık vergisiyle tekrar yıkılan bu vatandaşlar 1948 de yoğunlaşan göçle İsrail ve başka ülkelere gitmiş ya da kaçmışlar. Çorlu’da yaşayan Yahudi ailelerden son kalanlar 1970 yılında göçü tamamlamışlar. 1900'lü yılların başında yaptıkları sinagog, minare eklenip camiye dönüştürülerek ibadethane görevine devam ediyor.
Halk arasında Havra cami olarak anılsa da kapısında yeni cami tabelası var. Bütün bunları neden anlattığımı soruyorsunuzdur. Hemen anlatayım. 1936 yılında Erzincanı yakıp yıkan depremin yaralarının sarılmaya çalışıldığı günler: İsak Pinhas, okullarda başlatılan yardım kampanyasına arkadaşından aldığı on kuruş -anımsadığı kadarıyla-borç parayla katılan bir ilkokul üçüncü sınıf öğrencisi . Borcunu ödeyemeyen, yokluk nedeniyle okuldan ayrılması gereken, bir süre sonra da ailesiyle İsrail’e göç eden küçük çocuk aldığı 10 kuruşu unutmamış. Borç aldığı arkadaşının adını anımsamayan Pinhas yıllar sonra karşılık olarak İstanbullu eşiyle kendi adını taşıyan 32 derslikli Furtuni ve İsak Pinhas İlköğretim okulu binasını yaptırmış. 
Her anımsayışımda bu öykü beni çok etkiler.
Size; ayakta durmakta ısrarcı bu güzel ev
ve
bahar gelince her yeri kaplayan, mis gibi kokan, sapsarı kanola tarlası fotoğrafımla veda ediyorum.