9 Kasım 2013 Cumartesi

BURSAANIINN UFAK TEFEK TAŞLAARIII

2 Kasım günü uzun yıllar Osmanlıya başkentlik yapan, Marmara bölgesinin önemli sanayi şehirlerinden, beş kişiden ikisinin otomobil fabrikalarında çalıştığı Bursa'ya gitmek üzere Çorludan yola çıktık. Dokuz Çorlulu göçmen kuş. Çorluda henüz göçmen olmayan biriyle tanışmadığım için böyle diyorum. İşleri nedeniyle Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelip Çorluya yerleşen kuşlar. Biz de öyle.
Yıllarca Bursa'da yaşadıktan sonra kendimizi oralı zannediyoruz. Bursa'ya gidince ruhumuz bayram yapıyor.
Eskihisar-Topçular güzergahını takip ederek ve elbette tatilde olduğumuz bilinciyle Ayla Hanım'ın beslenme çantasından yiyip içerek Bursa'ya ulaştık.
Uygulama otelinde yerimizi ayırtmıştık. Temiz ve fiyatları makul. İki kişilik oda+kahvaltı 80 lira. Muradiye'de oluşu da cabası. Yürüyerek Bursa'nın görülecek tarihi ve turistik bir çok noktasına ulaşması çok kolay bir yerde.

İlk iş olarak penceresinden puslu ama huzurlu Bursa manzarası izlediğimiz otele yerleştikten hemen sonra Muradiye Külliyesine gitmek üzere yola çıktık.
Yol üzerindeki fırının vitrini oldukça cazipti ama sabaha uğrarız diye bakmakla yetindik.
Fırının tabelasına dikkat çekmek istiyorum. Muradiye, Cumhuriyet caddesi ve Koza Han'da bütün tabelalar bu şekilde düzenlenmiş.
Bursalıların çay saatlerinin ası tahinliler görücüye çıkmış.
Koca koca ağaçların altındaki türbeler(külliye türbeler kompleksi gibi bir şey olmuş)restorasyondaydı. 

Restorasyonu tamamlanmış olan bir tanesinin içine girdik. Duvar ve tavanlardaki kalem işi çalışmalar türbeleri renklendirmiş. Renklendirmiş derken yanlış anlamaya yol açmak istemem. Tavan süslemeleri fotoğrafta anlaşılmaz bir şekilde yeşil çıkmış.


Bahçedeki servi ve Trabzon hurması ağacı flört ediyorlardı. Aman Recep hazretleri duymasın. Aramızda kalsın sonra vali mali gönderip kestirir. Maazallah flört güme gider.
Manolya çiçekleri bitirmiş ama hala çok güzel.
Şehzade Mustafa'nın türbe kapısı.
Rafet hocam türbeyi mürbeyi bırakmış aydınlatmayı inceliyor. Mühendis işte..
Külliye 2. Murat tarafından medrese, hamam ve imaret olarak yaptırılmış. Külliyenin mimari bakımdan örnek oluşturduğu binaların çok azı ayakta kalmış. Varlığını sürdürenler bilinç düzeyi görece yükselmiş olarak korunuyor. 
Altıparmak caddesine inerek kapalıçarşı yönüne yürüdük.
Çakır hamamda düzenlenen kültür duvarı çöp duvarı olmuş.
Ünlü karikatüristümüz Cemal Nadir'e hazırlanan kısım kedilere mama köşesi olmuş. Kedilere başka yerde bakın. Madem güzel bir yer yaptınız. Koruyun kollayın di mi?
Bu da Cemal Nadir'in amcabey karakteri.
Tramvayın geçtiği Cumhuriyet caddesine girdik.
Çakma İstiklal dendiğini duymuştum. Pek tatlı olmuş. Oldukça pasaklıydı, araçlar yaya, yayalar araç tafiğinden şikayetçiydi. Tam bir keşmekeşti. Şimdi sadece yaya trafiğine açık. Ben yaya olduğum için araçların nereye sıkıştırıldıkları aklımın ucundan bile geçmedi.
Şimdi de aynı caddeyi başka bir noktadan ve akşam saatlerinde görelim.

Geleneksel çarşı yapısını bozmamış uzun çarşıdan Koza Han'a giriş kapısı.
1400'lü yıllarda Osmanlılarca vakıf malı olarak yapılıp sonraları üreticinin kozalarını pazarladığı bir çeşit borsaya dönüşen Koza Han. Üst katta ağırlıklı olarak ipekli ürünlerin satıldığı çok sayıda dükkanın var. Alt katı ise çay kahve içebileceğiniz dinlenme yerine dönüşmüş.
Atmosfer sardı sarmaladı.
Bursa'ya geldiğinde Kraliçe Elizabeth burada yemek yemişti. Biz nefis simitler yedik.
Nehir buraya çok sık gelirdi. İç avluya da baktım ama yoktu.




Koza Hanın iki kahvecisinden biri ve vitrini
Serbest zaman deyip dağıldık.
Bursadayken baş örtme ve ayakkabı çıkartma mevzularından dolayı sadece kapısından başımı uzatıp baktığım ulu camiye bu kez girdim.
Cami içindeki şadırvan kadınlara yasakmış. On beş on altı yaşlarında iki çocuk kuran okuyorlardı. Neden yasak diye sordum. Abla kadınların avret yerlerinin görünmesi yasak ya ondan dediler. Saçma değil mi bu deyince aptal aptal yüzüme baktılar. Kadınlar zaten camide oralarını buralarını göstermeye pek meraklıydı(!). Diğer camilerde olduğu gibi burada da kadınlar ayakkabılığın arkasındaki daracık alana sıkıştırılmışlar.
Ulus şekerciliği ıskalamak olmazdı.
 Kokolarımızı, sakızlı lokumumuzu ve portakal tatlımızı aldık. Portakal tatlısının hemen icabına baktık. Kokoları arkadaşlarımızla buluştuğumuzda afiyetle yedik.
Sakızlı lokumumu şu anda bunları yazarken yiyorum. Umarım özenmemişsinizdir. Özenen gidip alsın. Banane..
Ziya ile Tuz pazarı(sanılanın aksine tuz değil her çeşit ihtiyaç malzemesinin satıldığı bir yer.),eskiden alışverişimizi yaptığımız peynirciler çarşısı, kapalı çarşı  dolaşıp durduk.
Tuz pazarından eski belediye binasının olduğu meydana doğru çıkarken uzun çarşı yolumuzu kesiyor. Burası adı gibi  alabildiğine uzun, bir ucu kapalı çarşının kapısında geleneksel bir Anadolu çarşısı. Dükkanların bir çoğunun kapısı eski usul  kepenkten yapılmış.
Adının Kubbeli hal olduğunu bu gezi vesilesi ile öğrendiğim pasajdaki peynircimizin ikramı Kars kaşarını nazlanmadan yedik.

Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen pastırma, sucuk, peynir ve bakliyat çeşitleri sizi bekliyor.
Yerel üreticiyi destekleyelim.

Eski belediye binasının ışıkları önünde Koza Han'da alışveriş yapan arkadaşlarımızla buluşup Setbaşına doğru yürüyoruz. Setbaşı deresinin çağıldamasını beklerken kimliğini terk etmiş cılız bir akıntıyla karşılaşıyoruz. Bilenlerin tahmin edeceği gibi Setbaşı köprüsünün diğer ucundaki Mahfelde kahve içme zamanı. 90'lı yıllardaki Mahfel yerini yeni Mahfel'e bırakalı çok oldu. O değişimi yok kabul edip anı köşesi ve değişen işletmecisi dışında çehresi hiç değişmemiş diyoruz.
Farkına varmadan vakit geçmiş, acıkmışız. Heykelden rezervasyon yaptırdığımız Arap Şükrü Sokağındaki Deniz Tabağı restorana doğru yürüyoruz. Bizim rahat adımlarımızla yaklaşık otuz dakikalık yürüyüş sonrası Çakır Hamam'dayız.
Dışarıdaki masalardan biri bizim için. Böylece hem açık havada yemek yeme keyfi hem de eğlenceyi daha çok hissedebiliriz.
Hiç abartı yok. Balıkçı Reşat'ın(Deniz Tabağı)kalamar ve karidesi mükemmeldi.
Rakı-Balıktan sonra nereye gidilir. Bildiniz İşkembe çorbası içmeye. Biz saygılı insanlarız gelenekleri bozmayız. Öyle de yaptık.
Acaba nereye bakıyorlar.
Çorbacıdan tuzlama fotoğrafı. Beğendiğimi söyleyemeyeceğim. İstiklal caddesindeki sarhoş çorbacısı Cumhuriyet'inki bile daha lezzetliydi.
Çok geç oldu. Biz de genç değiliz artık. Otelimize dönüyoruz.
Giderken yol üzerinde böyle bir yer gördüm. Kendi adıma ben adı Timsah olan bir yerde yemek yiyemem.
Ertesi gün sabah kahvaltısının ardından Uludağ yolundaki İnkaya köyüne uğradık. Amacımız her bir dalı büyük bir ağaç olan tarihi Çınar ağacını görmek. Üç metrelik gövde çapı, dokuz metre yirmi santim çevresiyle öyle haşmetli duruyor ki elini öpesiniz gelir. 
Ağacın künyesini ahşap bir bilgi panosuna kazımışlar.
Tarihlemeyi unuttukları için 2013 yılında kaç yaşını anlamamız ağaca çaktıkları metal levha sayesinde oldu.
Ağacın koruyucu kanatları altındaki çay bahçesinde servisin yavaşlığı caydırıcı oluyor. Gözeden akan suya bakmak yetti diyor ve ayrılıyoruz.
Bursalılara not: Dağ yolunda çöpler hala piknik yapıp manzaraya karşı sefa sürüyorlar.
Vaktimiz daralıyor. Hızli bir şekilde Kurtuluş savaşı yıllarında gerçek sakinlerini mübadele yüzünden kaybeden yerine Türk mübadillerin iskana tabi tutulduğu Tirilye'ye gidip hızlı bir şekilde Bursa'ya dönmemiz gerek.
Tirilye bir söylenceye göre üç papaz demekmiş. Cumhuriyet döneminde adı değişmiş. 90'lı yıllarda da değiştirildi ama kimse tınlamadı. Biz yine Tirilye demeye devam ettik. Sonunda yola gelmiş olmalılar ki adını resmi olarak iade ettiler. Bir de doğrulayamadığım Kıbrıs Rumlarının lideri Makarios'un ilkokulu buradaki Taş Mektep'te okuduğu söylencesi var.
Hava soğuk olduğu için keyfini çıkaramadık. Çarşı boyunca sıralı dükkanlardan zeytin yağımızı ve kurmak için zeytinimizi aldık.
Seyyar tezgahların birinden balkonumu tuvalet olarak kullanan kargaları ürkütüp kaçırmak için rüzgar gülü aldım. Hoş akıllı kargalar bunu dönme dolap yapar bir de eğlenirler ama ne yapalım. Umut dünyası işte.
Tirilye'nin kıvrım kıvrım yollarından denizi seyrederek Bursa'ya döndük. Uludağ kebapçısında tıka basa İskender Kebabı yiyip kestane şekerlerini de aldıktan sonra Yalova üzeri eve dönüşün verdiği mutluluk.
Hoşçakalııııııınnnn!!!!

Not 1: Okuduktan sonra: Berbat, bu ne beeeee, şahane, olağanüstü, hiç beğenmedim, devam et sabırsızlıkla bir sonraki gezi notlarını bekliyoruz vs. notlarınızı yorum kısmına yazmayı unutuyorsunuz gibime geliyor. Bu kez unutmayın olur mu?
   Not 2: Bir ara Bursa'yı tanıtan bir yazı da yazmak gerek sanırım.