11 Kasım 2014 Salı

ORDAN BURDAN-5

33. İstanbul Uluslararası Kitap Fuarı
Tüyap kitap fuarını çok severim. Her yıl bir şekilde gitmeye, havasını koklamaya çalışırım. Salonları dolaşır, kitaplara göz atar, aklımdaki bir iki kitabı alırım. E bi de ücretsiz dağıtılan gazete ve kitap eklerini alırım. Bu yıl onur konuğu ülke Macaristan,  tema Türk Sinemasının 100. yılı imiş. Fuarın teması ile tamamen tesadüfen bir önceki hafta Türvak Sinema Tiyatro müzesine gidişim denk gelmiş.
7. salondaki sanat sergisini gezip 8. salona sinema bölümüne gidiyoruz. Bu bölüm için tamamen sembolik biletler basmışlar. Girişte danışmanın orada bir yerlerde veriyorlar. Kimsenin bilet baktığı falan yok. Tamamen nostalji.
  
Ayastefanos Rus Abidesinin yıkılışı adlı belgesel Türk sinemasının başlangıcı kabul ediliyormuş. 1914 yılında Fuat Uzkınay adlı bir subayın çektiği filmin şu an hiç bir kopyası yokmuş. Youtube'da yıkım sırasında çekilen fotoğraflarla oluşturulan canlandırmanın linki burada.

Yapılan seçmelerle kararlaştırılan en beğenilen film afişleri duvarları süslemiş. Benim beğenimi her daim kapmış Karpuz Kabuğundan Gemiler yapmak ve Zıkkımın Kökü sergilenenler arasındaydı. Mutlu oldum.

 Sinema emekçileri unutulmamış. Yaptıkları işlerle anılmışlar. Maalesef buraya hepsini almam mümkün değil. 
 Ayşe Saşa'ya sahici bir hayatın sinematografik yolculuğu diyerek büyükçe bir alan ayrılmış. Yaşamı ve yedinci sanatla olan ilişkisi fotoğrafların eşlik ettiği kısa bir öyküye dönüştürülmüş.
Ömrünün son yıllarında, dostlarıyla sürekli telefon irtibatı kurması nedeniyle Sabahattin Ali'nin Gramofon Avrat'ını senaryolaştırmasına yakıştırma yapılarak, telefonavrat diye anılır olmuş. 
Atilla Dorsaya ayrılmış bölümde çok sayıda fotoğraf var. Onun fotoğraf çektirmediği film oyuncusu, yönetmen yok sanırım. Atilla Dorsayın ikinci dünya savaşı sırasında dünyanın her ulustan askerine ve savaş korkusu çeken herkese moral kaynağı olan Lili Marleen şarkısı üzerine çekilen filmin baş oyuncusu Hanna Schygulla ile fotoğrafını paylaşıyorum.  
Bu da Lili Marleen şarkısı
Buradan çıkıp yayıncıların standlarına gidip kitapları kokladık.


Uluslararası salonda başrol oyuncusu Macaristan en büyük alanı kapmış. 
Etkinlikleri izleyip dinlemek, kitap okumak, dinlenmek için minderli yayılma alanı, çocuklar için okuma çadırı,
  Macar konuklarla söyleşilerin yapıldığı bir bölüm vs düzenlenmiş. Salonun mutfak yapılan köşesinde Macar ve Türk mutfağından örnekler hazırlanıp sunuluyordu. Macaristanın tanıtım yüzü, 1906 yılında yazılıp hala güncelliğini koruyan çocuk kitabı Pal Sokağı Çocuklarının yazarı Ferenç Molnar için bir köşe hazırlanmış.  
Pal sokağı çocuklarının nüfusu bir Türk çocukla artmış. 
İbrahim Müteferrika unutulmamış. 
 Rakoczi müzesi yazımda; Müteferrikanın tercümanlık yaptığı, Osmanlı döneminde yaşadığı Tekirdağdan  Macar kurtuluş savaşını örgütleyip yöneten Rakoczi ile ilgili bilgiler paylaştım. 
İşte bu da linki 
 http://taksepetikoluna.blogspot.com.tr/2014/05/birkucucuk-muzecik-4-tekirdag-rakoczi.html 
 İbrahim tercümanlığın yanında matbaa kurarak hem de iş adamlığı yapmış. Zaten soyadı yaptığı bu işten geliyor.
Bunlar fuardan aldıklarım.


9 Kasım 2014 Pazar

BİR KÜÇÜCÜK MÜZECİK-12
Galatasaray Müzesi
Müze Galatasaray Lisesinin güzeller güzeli kapısıyla karşılıklı bakışabildiği bir noktada. Eskiden Beyoğlu PTT binasıymış. Sanki PTT olduğu günleri anımsıyormuşum gibi geliyor ama belki de uyduruyorumdur. Bina 2004 yılında Suna ve İnan Kıraç vakfının destekleriyle restore edilip Galatasaray üniversitesine tahsis edilmiş. Bir süre sonra müze ve kültür merkezi olarak tekrar açılmış.

 Esasında müze gibi görünmüyor. Kapısında asılı müze tabelasına rağmen hakikaten müze mi diye sorgulayarak girdim. 
Görevliler ziyaretçiye pek alışık görünmüyorlar. Biraz canları sıkıldı. Aldırmaz davrandım ama soğuk havalarından etkilendim. Ziyarete asansörle çıkarak en üst kattan  başlanıyor. En üst kat bitince görevli beni zemin kata postalayıp göndermeye yeltendi. Birinci katta bir şey yok mu diye sorunca mecbur kaldı. Efendim zorla müze böyle gezilir. Genel olarak kupalar, bilgilendirme panoları ve fotoğraflardan oluşan müze demirbaşına çok az sayıda eşya, giysi ilave edilmiş. Geçmişi bu kadar taze bir kurumun sergilediklerinin azlığına şaşırdım. Galatasaray lisesine hiç girmedim, meşhur stadlarına gitmedim. Oralarda sergiliyorlarsa gün ışığına çıkarsınlar görelim. Sonuçta liseye yoldan geçeni, stada bileti olmayanı almıyorlar. Galata Sarayı Enderun mektebinden Galatasaray lisesine, spor kulüplerine kadar her şeye kısacık kısacık değinilmiş. 
Asansörden çkınca neredeyse tüm duvarı kaplayan bu fotoğraf la karşılandım. Yanı başında Cemil Topuzlu'nun kurduğu Union Club'un Kuşdili çayırında yapılan karşılaşmaları sonucu verilen kupa sergileniyor. ilk yılın kazananı Fenerbahçe. İkinci yılın şampiyonu Galatasaray, kupayı Fenerbahçeden devr alıyor. İşte bu kupa, o kupa.
Mekteb-i Sultani/Galatasaray lisesinin kuruluşu ile ilgili Gülbaba efsanesi müzede kendine yer bulmuş.

 Galatasaray bir çok spora öncülük yapmış. Bunlardan kürek takımının kadın ve erkek takımlarının bir kaç fotoğrafı vardı. Kıskanmasınlar birbirlerini diye bir onlardan bir bunlardan fotoğraf çekip koydum.
Atatürk'ün 20 Haziran 1935 yılında Galatasarayın Futalarından birinde çektiği  kürekler.
 1 Ekim 1905 yılında edebiyat öğretmenleri eşliğinde spor kulübü kurmaya karar veren lise öğrencilerinden Galatasaray'ın her şeyi Ali Sami Yen'in balmumu heykeli pencereden okuduğu okula bakıp anılarını yad ediyor. Şimdi Galatasaray Lisesi mezunlarından sevgili İstanbul öğretmenim Ahmet Faik Özbilge'den gelen uyarı üzerine fark ettim ki balmumu heykel okulun eski müdürlerinden Tevfik Fikrete ait. Müzenin saçmalığına bakar mısınız. Yanına Ali Sami Yen tanıtımı koymuşlar.
 Ali Sami Yen'in kendi el yazısıyla fotoğrafının üzerine yazdığı, o günlerin hatta bu günlerin de milliyetçilik anlayışına işaret eden notu yorumsuz paylaşıyorum.
 
"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir."
Spor kulübünün kuruluşu, 1923te lise 1. sınıf öğrencisi Ayetullah Emin'in kırmızı gayın ve sarı sin harflerini iç içe yerleştirerek hazırladığı logonun alkış ve tezahüratlarla kabul edilmesi,
takım renklerinin sarı kırmızı olması hikayesi,
ezeli ve ebedi rakipleri Fenerbahçeyle geçmişleri 
ne denli amatör ruhla eyleme geçtiklerinin açıkça ilanı.
 40 yıl lisede yatakhane görevi yapan Tamburcu Ahmet Ağa lakaplı Ahmet İçokay'ın trampeti ile trampetli fotoğrafı,
Lycee İmperial Ottoman yazılı defterler,
1868 yılında kullanılan Mekteb-i Sultani öğrencilerinin üniformaları, Kültür Bakanlığı imzalı, 1936 yılı mezunu bir öğrenci karnesi sergilenen az sayıda eşyadan bir kaçıydı.

Gelmiş geçmiş okul müdürleri portrelerinden Tevfik Fikret'i seçtim.

Efsane futbolcu Metin Oktay'ın balmumu heykeli ve kulübün kazandığı kupalar. Bu kupalardan on, on beş tane daha vardı. Herhalde koca kulübün kupaları bu kadar değil. Başka bir yerlerde sergileniyor olmalılar. Ali Sami Yen stadyumunun yapımına 1960 yılında başlanıp dört yıl sonra bitirildiğini öğrendim. Kim Milyoner Olmak İster programına davet edilirsem gerekli olur.
Mario Jardel'in Real Madride iki gol attığı karmponları futbol severler için. 

Çıkmak üzereyken aklıma geldi. Üst katlarda fotoğrafını çekmeyi hatta dikkat edip ilgi göstermeyi ihmal ettiğim tavan süslemelerini belgeledim.
Galatasaray Lisesi ve müzesi deyince Sakallı Celal'den bahsetmek gerekir.
Orhan Karaveli'nin yazdığı Sakallı Celal biyografik kitabı bir tarihin kayıt altına alınmasıdır. Okumayanlara öneriyorum. Galatasaray camiasının böylesi önemli bir ismi/düşünürü/deliyi/memleket sevdalısını müzesine koymamasını anlayabilirim. Neden derseniz; Bu kadar yakın geçmişe sahip, hala ayakta bir topluluğun müzesi bu kadar zayıfken, aykırı her şeyiyle Galatasaray lisesinden geçen, bir fikir beyan etse de ufkumuz açılsın diye ağzının içine bakılan, entellektüel toplulukların baş tacı, kısaca devrimci ruhlu bir paşa çocuğu, ayaklarında eskimiş pabuç müsveddeleri, sırtında eprimiş paltosu, elinde Fransızca dergi ve gazetelerle dolaşan biri neden müzede yer alsın ki.?
 
Müzenin bence en cazip yanı ücretsiz olması(pazartesi günleri kapalı) ve bir eğitim ve spor kurumunun kuruluşundaki maceraya örnek alınacak bir işaret olması. 
Biz ayrılırken Cumartesi annelerinden memleketi korumak(!)için bilmem kaç polis otobüsü ve toma ile çok sayıda polis ellerinde kalkan ve gaz maskeleriyle bekliyordu.