21 Kasım 2014 Cuma

BARDO MÜZESİ
 Hazine Sandığı
Bugün mozaik müzelerinin en büyüğü olma onurunu Gaziantep Zeugma açılınca elinden kaçıran Tunus mirasının mücevheri Bardo müzesindeyiz. 
Önce eski Bardo resmi ve

Bardo müzesi karşılaması.

Müze çeşitli bölümler halinde sunu yapılacak şekilde dizayn edilmiş. Bunu müze broşüründen öğrendim. Biz içeri girdiğinizde nerden nasıl başlasak diye bir parça düşündük açıkçası. Broşürde yazılanın aksine ziyaretçilere yol gösteren bir sistematik yok gibi görünüyor. Bir ara baktım mozaiklerin üzerinde dolaşıyoruz. İnanamadım. Hatta Fatma Şahin'in kulaklarını çınlattım. Görevli gence dedimki bunlar sonradan mı yapıldı. Hayır Bizans mozaiği bunlar dedi. Ama üzerinde yürüyoruz dedim. Elini salladı şöyle: Problem yok. Evet yürüyoruz dedi. Şaşırdım kaldım.
 İlle de Türk filmi çevirir karşıdan karşıya nazire yaparız.
Eski Tunus evlerinden örnekler ve arkeolojik buluntular mozaiklerle birlikte sergileniyor.
   Müzede Prehistorik dönemden başlayarak Kartaca, El Jem, Sousse gibi Unesco mirasındaki yerlerden, o topraklarda egemenlik sürmüş her uygarlık ve dönemden örnekler sunuluyor. Bardo Tunis'a çok yakın küçük bir kasaba ya da mahalle tam ne olduğunu çözemedim. Eski Tunis Beylerinden Muhammed beyin eski hareminde, Tunus mirasının korunması için 1885'te Alavi müzesi kurulmasına karar veriliyor. 19. yüzyıl yapımı konut 1888 yılında o günün Tunus Beyi Ali Bey tarafından açılıyor. Açıldığı dönemde halk, müzenin ancak küçük bir kısmını ziyaret edebiliyormuş. 1705 ten 1956 daki bağımsızlık ilanına kadar politik gücün merkezi olan konut bağımsızlık ilanından sonra artık Alavi müzesi değil Ulusal Bardo müzesidir. İlk bakışta, müzeye ilk girişte nerde bahsedilen tarihi konut derken birden bire eski binanın içinde olduğumuzu fark ediyoruz. Bağlantı ustalıkla yapılmış. 2009-2012 yılları arasındaki yenileme ve genişleme çalışmaları sonucu müzenin ana kapısı yepyeni bir binanın gövdesinde yer almış. Müzenin tarihi bir binada kurulu olduğunu önceden bir yerlerde okumazsanız sürpriz yaşamanız işten değil. 
Eski binanın kendisi kadar eski banyosu ve 
evin eski sahibi Sadık Beyin, dekorasyonu Türk ve İtalyan etkileri taşıyan müzik odası.
 Tavan süslemeleri müthiş. 

Bu başka bir odanın tavan süslemesi.
Restorasyonda olan bir salona biz hiç bir teklif yapmadan, hatta o odanın farkında bile değilken gizlice girebileceğimiz ve fotoğraf çekebileceğimiz söyleniyor. Peki kim söylüyor. Müze görevlisi. Bahşiş almak için yaptıkları numaraya uygun olarak salona girdik, inceledik.

 
Zamanın yeterli olduğuna kanaat getirmiş olmalılar ki çabuk çabuk diye dışarı çıkmamız istendi. Tam bahşiş vermek için çantamı açmak üzereyken çabuk çabuk nidalarından etkilenip oyunun parçası oluverdik ve yakalanmamak için kaçtık. Şimdi düşünüyorumda çok komik. Oyuncular başarılıymış. 
Binanın ortalarına denk gelen mozaik tabanlı salonun alt katı evin eski sahibinin kabul odası.

 Kartaca galerisi adlı üst katın tavanları İtalyan Barok stili imiş. 

Üst katta Bizans, Roma dönemi buluntuları görme olanağı elde ediyoruz.

Mozaiklerin her biri birer şaheser. Çok büyük ve ayrıntılı panoları yerlerinden nasıl bozmadan söküp getirebilmiş, duvarlara asabilmişler inanılır gibi değil. Gerçekten ayrıntılarıyla, minicik minicik taşlarıyla muhteşem eserler. 

Cap Bon bölgesinde Demnada bulunan bir vaftiz havuzu.

Zeytinin kardeşi üzüm. Siyahı beyazı bir arada.

Sirene direnç gösteren Ulises önündeyim.

Virgil esin perileri yanında ayet yazıyormuş.

Eksik parçaları olan mozaikler yanında eksiği olmayanlar o kadar büyük ve güzel ki inanamadım.

 Yapımda kullanılan taşlar Antakya mozaik müzesindekilerden çok daha küçük gibi geldi bana. Hafızam yanıltıyor olabilir elbette. Çok güvenmemek gerek.
Çıkışta güvenlik görevlisinin izniyle eski binanın fotoğrafını çektim. Uzaktan olunca sorun yok ama yakından çekmeye izin yokmuş.

Rica edince biri merdivende benim fotoğrafımı çekti.

Asıl izinle çekilen fotoğraf burada. Kapıdan avluyu çektim. Kimbilir belki de numaradır yasak demeler falan. Kimbilir ben çok kıymetli biriyimdir yasak falan ne demek aaaa...Hiç olur mu öyle buyrun Ayşanımm.
Giriş 11 Dinar. İlave olarak strese girmeden fotoğraf çekebileyim diye bir dinar verdim. 

Vermeseydim bi şey olmazdı. Soran eden yok ama ben böyle rahat ettim.
Panoda müzenin ziyaret gün ve saatleri yazıyor.
TUNUS
Bölüm:4
Başkent Tunis ve dönüş
Dönüş günü geldi çattı. Bir gün daha olsa ne hoş olurdu. Gerçi planlanan gün hiç bir zaman yetmez. Her gittiğim yerden bir gün daha diye ayrılırım. Otelden uçuşu sabah olanlarla birlikte neşe içinde çıktık. Topluca dönüş fotoğrafımızı da çektik. Bundan iyisi Şamda kayısı(Gördüm, biliyorum. Şamın kayısı ezmeleri pek meşhur ve lezzetli.)

Sabah yolcuları havaalanında ayrılacaklar. Biz valizleri havaalanı emanetine bırakıp başkent Tunisi biraz tanımaya karar verdik. Havaalanında emanet kabul eden yok, uçuşa daha çok var valizleri veremiyoruz, kilitli yolcu dolabı yok. Ne yapsak acabaaaa??? Bir taksiyle anlaşıp şehre gidelim valizler bagajda kalsın gibi bir çözüm ürettik. Önce Bardoya gidip dünyaca ünlü mozaik müzesini gezdik. Bardo müzesi eski bir Tunus bey'inin sarayını genişleterek yapılmış. Müzenin sol yanına doğru yürümeniz halinde sarayı görebilirsiniz. Aksi durumda beyaz boyalı ruhsuz bir bina görüyorsunuz.  

Sanırım koleksiyon zenginliği ölçütüne göre dünyanın en büyüğü iken Gaziantep Zeugma açılınca birinciliği kaptırmış. Müzedeki mozaikler muhteşem güzellik ve renkte. 
Bu kadar büyük mozaik panoları yerden böylesine maharetle kaldırıp bozulmadan duvarlara raptetmek gerçekten zor olmalı. 
Gerçi her işi erbabına sormalı belki de zor değildir. 



Tavan işlemeleri, salonlar ve arkeolojik buluntuları ile görülmeye değer olduğu tescilli müze için ne söyleyebilirim. Dilerseniz Bardoyu verdiğim linkten okuyabilirsiniz .
http://taksepetikoluna.blogspot.com.tr/2014/11/bardo-muzesi-bugun-mozaik-muzelerinin.html
Müzeye giriş kişi başı 11 Dinar, fotoğraf çekmek isterseniz ekstra bir dinar ödeniyor. Aslında ödenmese hiç bir şey olmaz. Olur da sorarlarsa geri dönüp bilet almak zorunda kalmayayım diye ben bir bilet aldım. Merakınızı gidereyim. Kimsecikler sormadı.
Sürücümüz müze çıkışı elindeki turiste alışkın şöför haritasını göstererek Sidi Bu Saide gitmeyi önerdi ama biz zaten gitmiştik. Bugün saat 14'e kadar başkentteyiz.  
Anlaştığımız gibi bizi şehir merkezinde, Habib Burgiba bulvarında, Tunis Katedralinin önünde bıraktı. Katedral açık ve ayin saatiydi. Ayinin son dakikalarına katılıp bir kaç fotoğraf çektik. Haftanın altı günü saat 18.00'da ve pazar günleri saat dokuzda İtalyanca, on birde Fransızca ayin varmış.
 
Benim yazılarımı okuyanlar bilirler. Dilek mumlarının sönmüş olanlarını alıp yeni dileklerle ki bunlar genellikle her kes için iyilik olur yeniden yakar ve böylece ilk dilekçinin umutlarını biraz daha devam ettiririm. Dilek tutmaya inandığımdan değil, böyle yapmak hoşuma gider. İlaç olsun diye bir tane sönmüş mum yok. Sonuna kadar sönüp yere yapışmışlardan yaktım zorla. Katedral 1890 yılında 2377 adet Norveç kütüğünü bataklık zemine çakıp oluşturulan yer altı ormanının üzerine yapılmış. Tunis Beyi Hamuda paşanın çoğunluğu esir ve tutsakların burada defnedilmelerine verdiği iznin sonucu olsa gerek cemaat-bir iki turist dışında-tamamen koyu tenli insanlardan oluşuyordu. Kilise evveliyatlarında biri köle diğeri tutsak iki azizle anılıyor; Aziz Vincent de Paul ve Aziz Olive. 

Katedralin ön yüzünde tam tepede Yahudi, Hristiyan ve Müslümanları kutsayan İbrahim Peygamber heykeli görülüyor. Zeytin ağacı kesilmelidir diyenler yüce gönüllülüğe bir bakın, gözlerinizi açın, farklılıklarla barışın. 
İbn Haldun;modern sosyolojinin öncüsü, heykeli elinde kitabıyla tam bu kilisenin önünde. Heykel eskiden fanatiklerin şerrinden askerlerce korunuyormuş artık jiletli tel topağıyla çevrelenmiş.

 Tunus gezisinden öğrendiğim bir şey daha. Hah haaa bekle beni kim milyoner olmak isterhttp://en.wikipedia.org/wiki/Ibn_Khaldun
Bab El Bahr, diğer bir adı Fransa kapısınnın altından geçerek tam karşısındaki  Zaytuni sokağına daldık. 

Günlerden pazar olduğu için bir çok dükkan kapalı ve etraf oldukça sakin. Bir gün önce buraya gelen arkadaşlarımız kalabalıktan yürümekte zorlandıklarını söylediler. Eski Medina, Tunusta çarşıya Medina diyorlar, her türlü hediyelik ürün ve Tunusa özgü eşya, giysi, takı ve benzeri şeylerin satıldığı çarşı;Mahmutpaşa, Tahtakale gibi bir yer.

Her yerde olduğu gibi burada da pazarlık yapın. Söyler söylemez yarıya inan fiyat biraz mızıklanınca çok daha cazip fiyatlara alınabiliyor. Kırk liralık ürüne on lira veririm demekten sakın çekinmeyin. Ben söyleyeyim siz yine yapmayın sonra üzülün.
Yolun sonunda kubbe yapısı bakımından Kayravandaki ilk caminin örnek alındığı Zaytuna camisine girdik.

 Müslüman olmayanlar balkon benzeri bir yerden sadece avluyu görebiliyorlar.Camini adı yüzyıllarca ayakta duran ölmez ağacından geliyor. Avrupalı gezginler ise burada şapeli olan Aziz Zaytuna'dan geldiğini söylüyorlarmış. Biz iç kısmı ancak kadınlar bölümünden görebildik. Avluda fotoğraf çekerken örtünün altından kollarım göründü diye kendisini caminin sahibi sanan biri tarafından efendime şikayet edildim, kulağımı çekmem öğütlendi. Belki de döv falan demiştir. Ne dediğini Ziyaya beni göstererek işaret edip kollarımı falan göstermesinden anladık. Sözünü dinlemedik diye kuran okurken bizi nasıl ve niye gözetlediğini anlamadığımız adam tekrar yanımıza geldi. Yani faydalı bir şey söylemek isteseydi anlatmayı beceremezdi ama bunu becerdi. Zaten caminin içini görmüş ve fotoğraflarımızı çekmiştik. Adam huzur verseydi biraz daha kalabilirdik ama ellerin memleketinde sorun yaşamayı göğüslemek istemedik. Ne lüzum var tatili mor gözle bitirmeye. 

Olay mahalli cami avlusu huzurlarınızda.
Zaytunanın minaresinin güzelliğine bakar mısınız. Kuşlar minare yüzeyindeki dekoratif çıkıntıları mesken tutmuş, oradan avluyu seyrediyorlar. Geldiğimiz ara sokaklardan dönerek Fransız kapısı önündeki meydanda gördüğümüz kafe benzeri çabuk yemek hazırlayan bir yerde atıştırmaya karar verdik. Şavurma en iyi seçenek gibi göründü. Şavurmayı hazırlama yöntemi şöyle: Şavurmalık ekmek ele alınır. Tezgah üzerinde avuçla üzerine bastırıp destek alınırken diğer eldeki bıçakla ekmek arası açılır. İçine koyulacak ton balığı ya da et avuçlanarak ekmek içine koyulur. İstenirse maşa yardımı ile alınan domates ve kaşıklanan sos ekmek arasına koyulur. Kızarmış patates ve zeytin taneleri itina ile avuçlanarak yemek tepsisine şavurmanın yanına yerleştirilir. El değmeyen yemek lezzetli olmaz. Afiyet olsun. Taş olsa afiyet olacaktı. Oldu.
2010'da başlayıp kuzey Afrikayı etkisi altına alan özgürlük rüzgarı Arap Baharı 18 Aralıkta Sidi Bu Zeyd'de, Tunus'ta başladı. Tunuslu adıyla Yasemin devrimi, ne yazık ki  Muhammed Buazizi adlı gencin hayatına mal olan eylemiyle başladı. Tunuslular Bin Ali döneminin büyük sıkıntılarını attıkları, artık polise güvenebildikleri için daha huzurlular.
 
Habib Burgiba meydanının sonundaki saat kulesi Zeynel Abidin Bin Ali'nin iktidarı şerefine  yapılmış. Meydanın adı ise ironik bir biçimde Yasemin devriminin sonucu Bin Alinin ülkeden kaçış günü; 14 Ocak meydanı. 
 Bu bina hem giderken hem dönerken dikkatimizi çekti. Sanki yanlışlıkla ters koyulmuş da unutulmuş bir lego gibi.
Tunusa girişte havaalanının her köşesinde gözümüzü oyan bu posterin aklına uyduk. Otuz dinar değerindeki pullarımızı aldık. Ülkeden çıkış yapan herkes için yazıyor. Hal böyle olunca aldandık. Yeşil pasaportluların pul almasına gerek yokmuş. İki kişiyiz. Böylece altmış dinarımız havaya gitti. 
 
 Pul da pula benzese. Beti benzi atmış bir şey.
Dönüş için havalandığımız sırada eşsiz manzarasıyla gözler önüne serilen Tunis'i makinemi çantamdan vaktinde çıkaramadığım için görüntüleyemedim..  
 Günü arkamızda bırakıp İstanbul ışıklarına merhaba dedik.
Ben Tunusta çok güzel vakit geçirdim. Çok önemli ve etkileyici yerler gördüm. Sponsorum sevgili eşim Ziyaya çok teşekkür ederim. Benimle oralarda gezip tozan, bana rehberlik ve yarenlik yapan sevgili Ödülü tanıdığım için şanslıyım.
Tunus el sanatları ve folklorü ile ilgili bilgi sahibi olmak isteyenler için:
https://www.facebook.com/tunuselsanatlari?fref=ts

20 Kasım 2014 Perşembe

TUNUS
Bölüm:3
Kartaca, Sidi Bu Said


Kartaca(Tunuslular Kartaj diyor)
11. yüzyıl Arap coğrafyacı ve tarihçisi El Bekri "Kartacayı ziyaret eden bir kişi her gün başka bir keşifte bulunur" buyurmuş.
Eski, ep eski bir Fenike şehri, masallar ve öykülerin kahramanı Kartaca;Afrikanın bu ucu, Sicilya adasına yakınlığıyla gemiciler ve ticaret erbabı için önemli bir nokta olmuş. İyi ki de öyle olmuş yoksa Kartaca efsanesi diye bir şey olmayacak, Tunusa gidince orayı görebilmek için paralanmayacak, dönünce ben Kartacayı gördüm diye böbürlenemeyecektim. Kartaca oldukça büyük ve kalıntıların bölgeye dağılmış bir arkeolojik park. Sanki gidince işte şu gördüğünüz yer Kartaca denecekmiş gibi geliyor insana ama öyle değil. Bir çeşit antik metropol. Kentin kuruluşuna dair bir söylenceyi Ödülden duydum. Kendi kafamdaki şekliyle öykü şöyle: Denizden gelen çok güzel ve zeki bir kadın bu günkü Kartaca civarını satın almak istemiş. O günlerde oraların patronu kim idiyse “Olmaz, satamam” diye gürlemiş. Kadın orada duran bir ineği göstererek; “Şu ineğin postunun sınırladığı kadar yer veremez misin?”deyince adam çok gülmüş."Kadın kısmının aklı bu kadar işte. Bir inek postu kadarmış. Peh! Verelim şu akılsız kadına inek postu kadar yer sussun” deyip "E peki madem" demiş. Kadın ineğin postunu yüzdürüp incecik şeritler haline getirmiş. Şerit o kadar ince o kadar inceymiş ki sanırsınız ipek ibrişim. Kahramanımız elde edilen şeriti ip gibi kullanarak kocaman bir bölgeyi çevrelemiş. Adamlar tüüü biz ne ettik böyle, söz verdik artık dönemeyiz geri yoksa çok ayıp olur. Sözümüzden nasıl döneriz demişler veee böylece bizim güzel ve zeki hemcinsimiz Kartacayı kuruvermiş. Artık kerevete kim çıkarsa çıksın..
Her şeyin olduğu gibi milattan önce 814 yılında kurulan Kartacanın sonuna Doğu Cermen ırkından Vandallar nokta koymuş. Kavimler göçü sırasında, 5. yüzyılda yıkılan Kartacanın yerine kendi krallıklarını kurmuşlar.
İşte  Kartacanın Unesco hazinesi olduğu duyurusu ile  biletimiz yanyana. Biletimize iyi davranalım o bize daha çok lazım. Kartacada her yere tek biletle giriliyor. Bilet bedeli on dinar. Her gittiğiniz yerde;Hamamda, Byrsada, Roma köyünde, Amfitiyatroda bilete damga basıyor ve içeri buyur ediyorlar.Tunuslu ya da Tunusta yaşayan yabancıysanız müzeler ve ören yerleri her ayın ilk pazarı, tatiller, 18 Nisan ve 18 Mayısta size ücretsiz.

 Girişi botanik bahçesini andırırcasına yeşil arkeolojik park aslında deniz kıyısında.
145 yılı yapımı Roma hamamı dünyada Caracalla ve Diokletyan (Buraların nerede olduğunu bilmiyorum. Kartaca broşüründe yazıyordu.)hamamlarından sonra üçüncü büyükmüş. 

Hamamın ilgi odağının bu sütunlar olduğunu söyleyebilirim. İki farklı açıdan çektiğim fotoğraflardan sağda olanında görülen onarımda/restorasyonda kullanılan tahta kalıp izlerine dikkat!

İmparator Hadrian zamanında yapımına başlanan hamam Antonyus döneminde tamamlanan hamam su kanalları, kubbeleri, sütunları ve denize nazır konumu ile gerçekten çok büyük ve güzel. Çok büyük ve belirgin olmasalar da mozaiklerin üzerinde yürünebiliyor olmasını yadırgadım. Meğer bu hiç bir şeymiş Bardo müzesinin koridor kaplamalarını görünce pes dedim. Satış mağazasından ne işe yarayacağını bilmediğim Antonius betimlemeli bir sürahi aldım. Her gezdiğimiz yerde zamanı oldukça cimri kullanmaya çalışıyoruz. Yol üzerindeki amfi tiyatronun ve devlet başkanının evinin önünden geçip Roma köyü kalıntısını ziyaret ettik.
 
Zamanınız darsa her ne kadar  Kartaca ahalisinin yaşam koşulları hakkında fikir sahibi olup ev planını görebileceğiniz bir yer olması ilgi çekici olsa da burayı rahatlıkla atlayabilirsiniz. 

Bu yerleşim kalıntısında gördüğümüz uzun tünelin içinde sergilenmeyi bekleyen, sağlı sollu sıralanmış mozaikleri gördükten sonra hemen önündeki duvarın üzerinde sakince
oturan amca bize kim bilir hangi köprü altında yaptırdığı kapkara paraları antik eser diye satmaya çalıştı. Allahtan ısrarcı değildi.
Tepelere Byrsa’ya(Bursa gibi di mi?) tırmandık. Denizden Byrsa tepelerine doğru görülen alan, Hannibal dönemi yerleşim bölgesi. 2. yüzyılda yapılmış yaşam alanının özellikleri bu günkü Tunus yerleşiminden hiç farklı değil. Kartaca müzesinde tarihi bulguları dayanak alan günümüz sanatçılarının fırçasından Byrsa mahalle ve evleri, geleneksel Tunus evlerinde olduğu gibi yüksek duvarlarla çevrili balkonumsu açıklıklarıyla resmedilmiş.
 Tunus evlerinin islamiyetle ilişkilendirmeye çalıştığım kapalı balkon sistemi muhtemelen sıcaktan, gece-gündüz ısı farklarından korunmak ve güvenlik için. Esasen bilmiyorum. Bunlar benim bilinçsizce kendi kendime yaptığım yorumlar. 

Byrsa tepelerinden harika bir başkent Tunis panoraması ile iç içe iki lagün görünümündeki Fenike limanı manzarası görünüyor. 

 İçinde pek zengin olmayan bir müze bulunan arkeolojik parkta, bu yüksekliğe su çıktığının işareti kanallar görmeyi ummuyordum. Şaşırdım doğrusu ve suyu buraya nasıl çıkardıklarını bilemedim. Müzede etnografik eserler, çeşitli buluntulardan oluşmuş minik bir köşe, fotoğraflar ve Antonyus'un heykeli sergileniyor. Sergilenen eserler ve müzecilik bakımından pek zayıf bir müze olduğunu söylemek yanlış olmaz. 
Parktan çıkınca giriş kapısına ulaşılan Akropolyum kilisesi tam bir Endülüslü. Cemaati olmayan kilise müzede eski fotoğraflardan derlenen küçük bir sergi vardı.

Giriş bileti beş dinar. Kapıdaki çocuklarla biraz sohbet edince Ziyadan ücret almadılar.  İkimiz tek biletle kiliseyi görmüş olduk.  Antonyusun heykelini; turistik amaçla, zeminin altına çehresi ve bedeninin ön yüzü aynadan görülecek şekilde yerleştirmişler.

Kilisenin içinin yamuk yumuk çektiğim genel görünüşü ve duvar resimlerinden bir ayrıntı.

Ziyanın Cirat-6'nın kapanış töreni nedeniyle otele dönmesi gerekti. Yasmin Hamamet'e geri dönüp bir kaç saat sonra tekrar bu bölgeye geldik. Sidi Bu Said'e gitmeden önce antik dönemlerden günümüze kalan Fenike limanını yakından görmek istedik. Küçük Fenike(Punic) limanının muhteşem bir görünüşü var. Etrafına akıl edip kafe falan doldurmamışlar öööyylece bakınıp sağa sola dolaşıp ayrıldık.

Sidi Bu Said

Sidi Bu Said çok güzelmiş dediler. Kimler demişse doğru demiş. Daracık ve sevimli sokakları, bembeyaz evleri, mavi pencere ve kapıları, insana yaşama isteği veren cana can katan atmosferi ile gönlümüzü çaldı. Tunusa gidip buraya uğramamak olmaz. O derece.

Fotoğraf tutkunları için açıkhava stüdyosunun ana caddesinden yokuş yukarı çıkarken solda Tunuslu bir ailenin müze yaptığı evine giriyoruz.

 Burası bizim Kastamonu evi, Safranbolu evi, Manisa evi gibi yerel halkın yaşamını tanıtan evlerden biri. Endülüs tarzı evin içinde balmumu heykellerle canlandırma, bir kitaplık odası, geleneksel usulde kuş kafesleri, iç kısımda bahçeli alan(bizdeki hayat gibi)çeşitli ev eşyaları, müze dükkanı ve oturup size ikram ettikleri ünlü Tunus naneli çayınızı içebileceğiniz sedirli köşe gibi ilgi çekici alanlar düzenlenmiş. En üst kata çıktığınızda ise harika bir manzara. Her dilden tanıtım kağıdının Türkçe olanını çıkarken kapıdaki kutuya bırakma koşuluyla verdiler bize. Ay yok yok herkesten geri istiyorlar sadece bizden değil. Giriş 3.5 Dinar.

Sidi Bu Said'in set şeklinde lebi derya kafelerine giremedik ama Bombalini tatlısından yedik. Şimdi yazarken bile canım istedi. Pişiye benzeyen, yağda kızartılmış, pamuk gibi yumuşacıkkk ve toz şekere bulanmış bir tatlı. Offf off olsa da yesek.

Hava karardı kararıyor. Mahalle arasındaki bir camiye girip içini göreyim dedim. Diğerleri gibi bu da kilitliydi. 

Artık gün indi ve bir caminin minareleri ışığa belendi.
 
Çok şükür açıldı biri girip bakayım bir iki fotoğraf çekerim dedim. Yok olmaz.! Turistik değilse camiye girip fotoğraf çekmeye izin yokmuş. Allaaam yarebbimm!! Burada camiler kadınlara kapalı mı ne? Hamamette bir caminin içini penceresinden görmüştüm. Hiç bir süs yoktu. Genellikle süssüz olurlarmış. 
Dönüş yolumuz üzerinde çok şirin bir kasabadayız; Marsa. Akdenizin kuzeyindeki kasabalardan hiç bir farkı yok.  

Marsa'dan ayrılmadan Jemelle birlikte kahve ve çayımızı içip akşam sohbeti yaptık. Buradan yazayım; Jemel süper bir yol arkadaşı ve sürücü. Tunusa gidecek olursanız ondan başkasıyla dolaşmayın derim.
Yarın son gün.
Dördüncü bölüm:
http://taksepetikoluna.blogspot.com.tr/2014/11/tunus-bolum4-baskent-tunis-ve-donus.html