10 Ocak 2015 Cumartesi

FLORANSA
Mine Kayam
Toskana bölgesinin başkenti Floransa; Rönesans’ın doğum yeri. Yola çıkmadan önce yaptığım araştırmalarda o kadar çok gezilecek yer ve o kadar çok yapılacak şey buldum ki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bir de geçen sene Dan Brown’ın Cehennem kitabını okuduktan sonra artık Floransa’yı görmek şart olmuştu.
İlk kural Floransa’ya arabayla gidilmez. Tarihi kısma ki gezilecek yerlerin hemen hepsi burada, arabayla girilmesi  yasak ya da çok sınırlı. Trenle gittiğinizde şehrin tam ortasındaki Santa Maria Novella istasyonunda iniyorsunuz. Böylece hiç araç kullanmanıza gerek kalmıyor. Trenitalia oldukça konforlu, tavsiye ederim. Bu nedenle Floransa için ilk tavsiye trenle gidilmesi, bizim gibi araba konusunda diretenler için Floransa’da otoparklı oteller var ama otopark ücreti günlük 25 Euro’dan başlıyor, yine bizim gibi Montecatini’de kalırsanız trenle ulaşım çok kolay. Montecatini’den hemen her saat başı tren var ve yol yaklaşık 45 dakika sürüyor, ücreti de çok makul, 5,5 Euro. Biletlerinizi makinalardan ya da birkaç Euro fazla verip İtalya’da Tabacchi denilen dükkânlardan alabilirsiniz. Biletinizi trene binmeden önce istasyonlardaki makinalara okutmanız gerekiyor ve makine o günün tarihini basıyor.
Floransa’ya giriş çok büyük ve eski Santa Maria Novella istasyonundan yapılıyor.
İstasyondan çıkar çıkmaz tarih sizi Santa Maria Novella Bazilikası ile kucaklıyor.
Yürümeye başlıyoruz, çünkü Floransa’nın en güzel yanı her yere yürüyerek gidebilmeniz. Tüm tarihi yerler birbirine çok yakın, zaten o atmosferi hissetmek için de yürümek en iyi yol. Hedefimiz Floransa Katedrali, Duomo ya da daha orijinal adıyla Santa Maria Del Fiore. Duomo meydanına ulaştığımızda karşımıza çıkan görkemli yapıya, hiç abartmıyorum, bir süre ağzım açık baktım. Akıl almaz bir işçilik ve muhteşem bir eser. Karşısına oturup saatlerce seyredebilirim. 1296-1436 yılları arasında inşa dilmiş, 1436 yılında Papa lV Euginio tarafından kutsanıp resmen ibadete açılmış.
İçine giremedik çünkü pazar sabahı ve pazar duası saatinde gitmiştik. O zaman çan kulesine çıkalım dedim ve bir an durakladım;tam 414 basamak! Dizlerimi düşündüm sonra da bir daha ne zaman geleceğim çıkayım gitsin dedim. Kuleye çıkış bileti 10 Euro, aman biletinizi atmayın tek günlük gezideyseniz tercihinizi iyi yapabilmek için gişedeki memura çok dikkatli sorun. Alındığından itibaren altı gün içinde kullanılması gereken biletle dört farklı yeri ziyaret edebilirsiniz. İlk 24 saat içinde iki, diğer 24 saat içinde iki olmak üzere toplam dört mekan. Bizim ikinci gün boşa gitti mesela. 
Kuleye çıkış oldukça zorluydu. Birçok yerde bu gördüğünüzden daha dar merdivenler tırmandık, kalp hastası olanları, klostrofobisi olanları uyarıyorlardı. Kendime inanamadım, ama tam 414 basamağı çıktım ve gördüğünüz Floransa manzarasıyla karşılaştım.

Yukarıdan baktığınızda Duomo’ya bir kez daha hayran kalıyorsunuz.
Herkes inişi kolay zanneder ama iniş daha zor oldu, üstelik çok kalabalık olmuştu, neyse sağ salim kendimizi dışarı attık.  Biraz dinlenmek için Duomo’nun hemen karşısındaki Irish Pub’ta çok güzel birer kapuçino içtik. Eh dinlediğimize göre Piazza Della Signoria yani Sinyorlar meydanına doğru yürüyebilirdik
 Sinyorlar Meydanı söyledikleri gibi tam bir Açık hava müzesi.
Burası da yine Sinyorlar meydanında Loggia Dei Lanzi denilen kısım. Buradaki heykellerden bazılarının orijinalleri müzelerde bulunuyor bunlar asıllarının birebir kopyası.
Arkamda elinde Medusa'nın kesik başını tutan Perseus heykeli gibi.. 
Benim gibi mitolojiye meraklıysanız bu tür eserlere daha farklı bakacağınıza eminim.
Neptün Çeşmesi.
Michelangelo'nun meşhur Davut heykeli, bu da birebir kopya, aslı Galleria Academia’da. Bu heykelin önünde durduğu bina Palazzo Vecchio;Eski Saray.
Floransanın zengin Bankerlerinden Medicilerin sarayı. 
Sıra geldi Uffizi Müzesine bu müzeye girmemek olmazdı. Biletleri internetten almayı düşünmüştüm ama kış diye vazgeçtim, gerçekten de kısa bir kuyruk vardı ama yaz için mutlaka internetten almanızı tavsiye ederim,  İtalya internetten bilet alma konusunda maalesef kötü, ekstra para kesiyor. Bu müze için kesinti dört Euro. Bilet almak için tıklayınız. Bu arada hemen bir ek bilgi Floransa'da her ayın son Pazar günü tüm devlet müzeleri ücretsiz. Aklınızın bir köşesinde bulunsun gelişinizi ona göre ayarlayabilirsiniz.
Burası çok büyük bir galeri, Medici ailesinin koleksiyonları sergileniyor. U şeklinde büyük bir bina, “uffizi” İtalyanca ofisler anlamına geliyor, Medicilerin ofisleri varmış bu binada. Gerçekten çok büyük bir yer, hepsini gezmeye kalkarsanız tüm gününüz gider vaktiniz sınırlıysa size tavsiyem görmek istediklerinizi listeleyin, neyin nerede olduğu gösteriliyor, zaman kazanırsınız.

Boticellinin meşhur “Venüsün Doğuşu” tablosu.
Buranın adı Tribune, sekizgen şekilli bir oda, yerdeki mozaikler zarar görmesin diye üzerinde yürünmüyor sadece kapıdan eserlere bakılıyor.
Michelangelo'nun Holly Family ( kutsal aile ) tablosu.
Müze/ Galeri turu bittiğinde Altar’cığım bu haldeydi ama bu yorgunluğa değdi.
İkinci gün yine istasyondan yürümeye başladık,
“Mercato Nuovo” yani yeni Pazar, eskisinden ayırt etmek için bu ismi vermişler, hemen hemen tüm satıcılar deri satıyorlar. Bu bölgenin deri ürünleri çok meşhur, şöyle bir dolaştık ama alacak bir şey bulamadık.
Pinokyo masalının yazarı Carlo Colldi Floransa doğumlu olduğu için her yerde Pinokyo’ya rastlıyorsunuz. Bu da bizim Pinokyo.
Sırada Santa Croce meydanı ve kilisesi var,burada birçok ünlü kişinin mezarı ya da anıt mezarı var. Galileo, Michelangelo, Machiavelli, Rossini gibi ünlü kişilerin mezarları burada.
İçeri girdiğinizde mezarlar için yapılan heykeller hemen dikkatinizi çekiyor.
Bu Michelangelo için yapılan mezar, bence şanına yakışır olmuş. Büst Michelangelo’nun büstü, sağdaki kadın mimar, ortadaki , heykeltraş soldaki ise ressam Michelangelo'yu anlatıyor. En üstteki resim ise en ünlü eseri Pietayı temsil ediyor. (Pieta’nın orijinali heykel ve Vatikan’daki St Pietro kilisesinde bulunuyor, Meryem’in kollarında çarmıha gerildikten sonra indirilen İsa betimlemesi)
Bu Dante için yapilan anıt mezar çünkü onun mezarı Ravenna şehrinde, Floransa mezarı taşımak istiyor ama Ravenna bir türlü kabul etmiyormuş.
Galileo'nun mezarı da yine onun yaptıklarını anlatan figürlerle süslenmiş.
Burası kiliseden çok müze havasındaydı zaten girişi de ücretli aile olarak 12 Euro ödedik.
Karnımız acıkmıştı ve geçen sefer gelişimizde önündeki inanılmaz kuyruktan korkup vaz geçtiğimiz All’Antico Vinaio’ya gittik. Sadece sandviç yapıyor ama gördüğünüz gibi çok büyük içine çok çeşitli malzemeler koydurabiliyorsunuz, domuz eti yemeyenler veya vejeteryanlar  için de çok güzel seçenekler var. Biz hindi salamlı aldık ve çok sevdik. Seçenek çok, kalabalıktan ancak bu kadar anlatabildik, fiyatı da çok kötü değildi bizim sandviçler 5'er Euro’ydu. Adres Via De’Neri 65/r, Uffizi galerisinin hemen arkasında. Aslında Floransa’ya gelip onların çok meşhur bifteklerinden yemek istiyorduk ama olmadı. En az bir kilo almamız gerekiyormuş bize de bir kilo et çok geldi. Fiyatı 45-50 Euro arasında değişiyor. Biftek için önerilen restoran burada. İtalya’da et isterken çok pişmiş demeyi aman ihmal etmeyin çünkü onlar gerçekten kanlı kanlı yiyorlar.
Bu köprü de Ponte Vecchio’dan baktığımızda karşısındaki köprü. Herkes popüler olana odaklanmıştı bu güzelliği kaçırmak istemedik.
Vee karşınızda Ponte Vecchio (eski köprü) üzeri dükkanlarla dolu olan köprü, açılış tarihi olarak 1345 veriliyor, büyük bir selden sonra inşa edilmiş, ll. Dünya Savaşından kalan tek köprü 1966 yılındaki büyük sele direnerek ayakta kalmış, yani oldukça dirençli bir köprü. Köprünün yapılış amacı üzerine kasap, manav ve balıkçıları yerleştirmek ve bunların atıklarını nehre dökerek kurtulmakmış ancak düşündükleri gibi olmamış atıklar nehirde inanılmaz kokuya sebep olmuşlar. Bunun üzerine Ferdinand I tüm bu dükkanları kaldırıp nezih bir ortam için sarrafları yerleştirince bizdeki kapalı çarşı kuyumcularından pek bir farkı kalmamış.
Ponte Vecchio dan geçip Pitti Sarayına yürüyorsunuz.
Burası da yine Medici ailesine ait bir saray. Bizim Dolmabahçe sarayını falan düşününce bu saray pek bir karanlık geldi, içeri girmedik çünkü çok büyük, arkadaşım iki günlük bilet alıp ancak iki günde bitirebilmiş. Belki bir daha gelmek kısmet olur diyerek saraya girmekten vazgeçtik. Giriş biletleri yetişkin 13, indirimli ise 6,5 euro.
Bu Medici ailesi halkın arasına karışmayı pek sevmezmiş, daha doğrusu halkın arasında kendilerini güvende hissetmiyorlarmış, o nedenle eski saraydan ofislerinin olduğu uffizi ye oradan da Ponte Vecchio üzerinden bu pitti sarayına geçit yaptırmışlar. Buraya vasari koridoru deniyor, Giorgio Vasari tarafından yapıldığı için bu isimle anılıyor. Dan Brow’ın kitabında da buralardan, bu geçitlerden oldukça fazla bahsediliyor. Bu kitaptan sonra popülaritesi de arttığı için sanırım bu koridor turları neredeyse yüz Euro’ya yaklaşıyor. “Yok artık” deyip çok merak etmeme rağmen giremedik. Koridorda neler olduğunu sordum, duvarlarda Uffizi ‘den artan resimler sergileniyormuş. Tabi aslında önemli olan o koridorda yürümek, o zamanı hayal etmek , hissetmekti.
Bu resim koridor hakkında bir fikir verebilir, üstteki küçük pencereler koridorun pencereleri.
Bu resimde köprüden çıktıktan hemen sonra Pitti sarayına giden yol. Tam karşıdaki kule önemli, neden mi? Bahsettiğim Vasari kordoru için Medici ailesi yol üstündeki tüm evleri dükkânları satın almış ve yıktırıp bu koridoru inşa etmişler ama bu kulenin sahipleri yerlerini satmak istememiş. O zaman da koridor bu kulenin çevresinden dolaşmış, ev sahiplerine ve de kuleyi yıkma konusunda ısrar etmeyen Medici ailesine şapka çıkarttım ve tebrik ettim.
Buradan sonraki hedef Michelangelo tepesi. Oldukça fazla merdiven çıkarak tepeye ulaştık ama 12 numaralı otobüsle de tam tepeye gidilebiliyor. Biz dönüşü araçla yaptık ama aslında tersini yapmalıymışız. 
Bunlar tepeye çıkan merdivenlerin bir kısmı.
Burada da yine Davut heykeli var. Bu tepe en sevdiğim yerlerden birisi oldu tüm Floransa ayaklarınızın altında.
Burada oturup kahve keyfi yapmak gerçekten çok güzeldi.
Floransa’ya bu manzarayla veda etmek çok güzel oldu. Hafızamda birçok resim var ama en çok bunu hatırlayacağım sanırım.

8 Ocak 2015 Perşembe

MONTECATINI  ve PISA 
Mine Kayam
Avrupa’da yaşayıp Aralık ayı gelince ister istemez kendimizi buradaki adıyla Natale yaygın adıyla Noel heyecanına kaptırıyoruz.  Şehrin ve evlerin ışıklandırılması, noel pazarları derken sonunda tatil de geldi.  Oldukça uzun, tam 19 günlük bir tatil. Uzun süre, kış mevsimi olduğu için nereye gideceğimize karar veremedik ama sonunda biraz güneye inelim dedik. Böylece soğuktan da daha az etkilenecektik.  Dört gün Floransa dört gün de Roma… İkisi de buraya geldiğimden beri görmeyi çok istediğim yerler. 
Şehirlere karar verdikten sonra nasıl gideceğimiz de çok önemli. Her ikisi de tarihi şehirler olduğu için arabayla gitmek sıkıntılı oluyor. Floransa’nın neredeyse hemen hemen tüm gezilecek yerlerine arabayla girmek yasak.  Roma’da da durum çok farklı değil.  Uzun tartışmalarımızın sonunda yol uzun olduğu birazda galiba rahatımıza düşkün olduğumuz için arabayla gitmeye karar verdik.
Otelleri ve gezilecek yerleri araştırırken Türkiye’den gelen tur otobüslerinin Montecatini Terme diye bir şehirde kaldıklarını okudum ve hızlı bir araştırmayla çok uygun fiyata dört gün kalacağımız bir otel buldum. Otoparkı yok, ancak yürüme mesafesinde ücretsiz otopark var veya otel size 3 Euro’luk tüm gün geçerli bir bilet veriyor, böylece ücretli yere çok ucuza park edebiliyorsunuz.
Montecatini Terme’yi sadece konaklama yeri olarak düşünmüştük ama çok beğendik ve bir günümüzü buraya ayırdık. Geldiğimizde küçük, sevimli bir yer demiştik, ancak mini trenle yaptığımız şehir turunda hiç de küçük olmadığını gördük.
Her yer oteldi, o zaman yalnızca Türk turlarının değil herkesin burayı Floransa için bir üs olarak kullandıklarını anladık. Sokaklarda sadece yabancı değil İtalyan turistlerde vardı.
Adında anlaşılacağı gibi termal bir şehir burası, hatta aşağıdaki fotoğraflarda görüldüğü gibi eski bir Roma hamamı bile varmış, ama artık turistik bir ziyaret yeri olarak kullanılıyor. 

Burası da tarihi  kaplıcaların olduğu yerde turistler için kitapçı olarak kullanılan bir binanın içi.
 Ben duvarlara ve tavana bakmaktan kitaplarla ilgilenemedim.
Olmazsa olmazlarımızdan pazara girmeden olur mu? Altar’ın isyan çığlıklarına rağmen hızlı bir tur attım ve dayanamayıp el işi tahta kaşıklardan aldım. Bunlar zeytin ağacından yapılıyormuş. Et kesme tahtaları çok ilginçti, bizimkiler gibi düzgün dikdörtgen ya da kare değil yamuk şekillerdeydi.

Montecatini Terme akşamları da cıvıl cıvıldı. Herkes sokaklarda dolaşıyordu ve Noel sebebiyle dükkanların hemen hepsi açıktı.
Montecatini Terme’den Montecatini Alto’ya çıktık, “alto” İtalyanca yüksek demek yani “Yukarı Montecatini”ye çıktık. Yaz döneminde funiküler (burada çok kullanılan raylı değil dişli çarkları olan bir tren vagonu) ile çıkılıyormuş. Kış döneminde çalışmadığı için biz arabayla çıktık. Uzak değil, sadece üç kilometre. Harika bir yer, burası gerçekten küçük ve sakin bir kasaba.
Montecatini Alto
Yukarıya çıktığınızda Montecatini Terme’yi seyrediyorsunuz. 
Burası da kasabanın meydanı.

Böyle dar sokakları ve sevimli evleri var.

Adını duyduğum Guisti kafeye girip, kahvelerimizi ve tatlılarımızı yedikten sonra aşağıya iniyoruz.
Burayı gezmek hesapta yoktu ama değdi doğrusu.
Geziye başladığımızda ilk durak güzergahımızın üzerinde ve Montecanini’ye çok yakın olduğu için Pisa… Buraya kadar gelip de meşhur Pisa kulesini görmeden olmazdı. Erkenden yola çıkıp ilk günün öğleden sonrasını Pisa’ya ayırdık. Pisa’da araç parketmede hiç sorun yaşamadık. Pisa, Arno nehri kıyısında kurulmuş ancak nehir kenarındaki duvarları o kadar yüksek yapmışlar ki yürürken hiçbir şey göremiyorsunuz, sadece duvar, hiç hoş değildi.
Bu fotoğrafı da oldukça zor çektim.

İşte burası da Mucizeler Meydanı. 
Bu da meşhur eğik kulemiz, görür görmez üçümüzde “ama bu resimlerinden daha eğikmiş” diyerek baktık. Pisa Kulesi aslında Katedralin çan kulesi. Mucizeler meydanında Katedral, Vaftizhane ve Çan Kulesi var. Bu çan kulesinin tek özelliği eğik olması değilmiş, normalde çan kuleleri vaftizhaneye ya da katedrale yapışık veya çok yakın olarak yapılırmış ama bu kule onlardan uzak olan tek kuleymiş. Yapımına 1173 yılında başlanmış fakat savaşlar nedeniyle ancak 1370 yılında bitirilebilmiş. Zemin çok yumuşak olduğu için daha inşaat sırasında eğilmeye başlamış, nedenini anlamadığım bir ısrarla bitirmeye çalışmışlar ve neredeyse 200 senede bitmiş. 
Kuleye 293 basamakla çıkılıyor, 58 m. yükseklikte ve 7 tane çanı var. Kuleye çıkış 18 Euro, biz çıkmadık. Bence aşağıdan görüntüsü daha etkileyici.
Herkes kuleye destek verir biçimde fotoğraf çektiriyordu, ben de biraz değişik olsun dedim. Pisa yolculuğumuz, akşama doğru Aralık güneşi batarken sona erdi ve Montecatini’ye otelimize döndük.