29 Temmuz 2013 Pazartesi


GÜRCİSTAN GEZİSİ 
Bölüm: 1
BATUM
Aylardır NMPAL gurubuyla planlanan gezimiz nihayet başlıyor. Ziya iş yoğunluğu nedeniyle katılmaktan vaz geçmişti. Biz kararlıyız. 
30 Haziran Sabiha Gökçen Havalimanı çıkışlı  Hopa bileti ile Batum uçağına bindik. Bakın burada biraz dikkat gerekiyor. Siz siz olun eğer Hopa'ya ya da Hopa üzeri Gürcistan'a gidecekseniz Batum uçağına nüfus cüzdanınızla binin. Aksi halde bir de Sarp sınır kapısından geçerken de olmak üzere iki kez yurt dışı çıkış harcı ödemeniz gerekir. Yani bir çıkış iki harç olur. Benden söylemesi. Bu şekilde uçmak ta bir macera. Batum havaalanına iniyor, HAVAŞ otobüsleri ile Sarp sınır kapısından pasaport kontrolüne girmeden ama otobüsten de inmeden Hopa terminaline gidiyorsunuz. Sizi tel örgülerin ardına alıp otobüsten öyle indiriyorlar. Pasaport kontrolü burada yapılıyor. Sonra oradan tekrar yurt dışı çıkışı yaparak Batum'a gidiyorsunuz.
Bizi tekrar Batum'a götürecek aracı beklerken Hopa'da yemek yemeye karar veriliyor. Çok lezzetli tencere yemekleri servis ettiler. Ne yazık ki restoranın adını almamışım. Bilen varsa yorum kısmına eklesin lütfen.
Hopa'dan Gürcistan'a gitmek üzere Sarp sınır kapısında ikinci kez çıkış harcı ödememek için yaptığımız çabalar sonuç vermedi. 
Sınırı geçiş işleminden sonra  oradaki döviz ofislerinde para bozdurma işleri yapıldı. Türk lirasının Gürcü para birimi Lari'den daha az değerli olması bir çoğumuzun canını sıktı.
Şehirdeki ofislerle buradakiler arasında kur farkı olur zannetmiştik ama yokmuş.
Sarp sınır kapısına kadar sahilden gittik. Yol boyunca kapılarının önüne tezgahlar kurmuş olan dükkanlar dikkat çekici olmasına rağmen kayda değer bir şeyler satmadıklarını söyleyeyim.
Sınırı geçtikten sonra bir süre daha sahilden yol aldık.  Plajda tek tük insanlar güneşlenip yüzüyor. Yüzmeyi Karadenizde öğrenmiş olmama rağmen orada yüzülmezmiş gibi bana garip geldi.  
Sahilden ayrılıp devam ettiğimizde üzerinden geçtiğimiz Türkiye'de doğup Batum'da Karadeniz'e dökülen Çoruh nehri üzerinden geçtik.

Apsaros kalesi de yol üzerindeydi ama sanırım bedeli fazla olduğu ve minik kalenin tamamı kapısından görüldüğü için gezilmedi. İsa'nın oniki havarisinden Matthias'ın mezarı buradaymış. Kale denince insanın aklına yükseklerde kurulmuş, yıkılmış viraneye dönmüş olsada haşmetinden bir şey kaybetmemiş tarih sahneleri gelir. Burada öyle bir hisse kapılmıyorsunuz. Sanki komşu köyün muhtarı herkes giremesin diye düzlüğe duvar çekmiş.
Nihayet Batum Prestij otele geldik. Otel web sitesinde tatlı görünüyor ama ben öneremiyeceğim. Asansörü de yok ama kahvaltıda sundukları haşlanmış patates çok lezzetliydi. Çocukluğumuzun patates lezzeti. Son derece yetersiz kahvaltı basık ve sıkışık bir salonda veriliyor.
Otelde bir kaç saat dinlenmenin ardından Batum turu başladı. 
Caddeler çoğu yerde oldukça genişse de her cadde için geçerli değil. Ajara özerk bölgesinin başkenti olan Batum küçük ama sevimli bir şehir. 
Rehberimizin anlatısıyla Gürcistan toprağı olan Ajara idari olarak Rusların elindeymiş. Anlayacağınız davul Gürcistan'da tokmak Rusya'da.

 Komünizm döneminin kutucuk kutucuk evlerden oluşan son derece bakımsız binalarına bakakaldım.

Rehberimiz Ela bu evlerin işçilere çalıştıkları süre boyunca ücretsiz verildiğini, İyi çalışanlara yılda on üç maaş verilip yazları aileleriyle tatile gönderildiklerini söyledi. Verilen  maaşın miktarı ya da tatilin kapsamı ile ilgili bilgi vermedi. Doğrusu biz de sormadık.  Aşağıda gördüğünüz binalar son bir kaç yılın Türk müteahhitler tarafından yapılan ürünleri. Komünizm dönemi evleri ile yan yana yapılmış olmaları zıtlık sergisi gibi duruyor. 
                             

Otele yürüyüş mesafesindeki park ve içindeki Nuri gölü huzur arıyorsanız ideal derim. 
Sokak köşelerinde küçük sayılabilecek marketler, aslında bakkallar var. Kimileri Romanya'daki ve bu fotoğraftaki gibi minicik ve satılabilecek çok az ürünü var kimileri bir parça daha büyük. 
Süpermarketlerde her türlü ürünü bulabilirsiniz.
Şehir içinde gezerken çok sayıda kumarhane gördük. Başımızı kapıdan uzatınca kocaman yazılarla Türkçe hoş geldiniz yazılarını gördük. Bunun yorumu size ait. 
Akşam için rehberimiz yemek rezervasyonu yaptırmış. Yerel lezzetlerden oluşan yemek tatmin ediciydi. Meşhur armutlu soda ve  erik soslarını orada tattık. Aynı mekanda mezuniyet yemeği yiyen Üniversite öğrencilerinin danslarını izlemek üzere bir masaya oturduğumuzda hemen koca tabaklarla  pasta getirip ikram ettiler. Misafirperverlikleri övgüye değerdi. Dönüşte tüm heybetiyle ışıklandırılmış olan alfabe anıtının önünden geçtik. Gürcüler dünyada yalnızca kendilerinin kullandığı, Kartuli- Kartuli ena- Kart adlı, sadece beş sesli diğerleri sessiz otuz sekiz harfli bir alfabeye sahip. Çok estetik görünen, büyük küçük harf ayrımı yapmadan yazılan harfler çok tatlılar. Görseniz ayyy canıııım der seversiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=rfTOTcTqf2I

Üstteki fotoğrafta az evvel çalışanlara verilen kutucuk evlerin şık ve pahalı modeli, arkasında ve arka sağında modern ve gelişen Batum'a işaret eden binalar, önde ise Gürcü tarihi ve sanatından bir örnek sayılabilecek bir heykel.
Batum tiyatro meydanında dinlenen gezi kolikler. Birazdan koşar adım devam edecekler.
Zavallı Aslan ve binicisi Nuri ve hayranları..
Yorgunluk atmak ve yemek yemek için mola.
Yukarıda Hinkal, aşağıdaki peynirli haçapuri. Çok lezzetli. Fasulyelisini de çok lezzetli bulduk.
Bu yiyeceklerin satıldığı bizim kır pidecilerine benzer büfeler her yerde. İllede restoranda yemek gerekmez.
Cevizli ezme sürülmüş kızartılmış patlıcan (ayyy yiyesim geldi.)
Kısaca yemekleri çok lezzetli. Hepsini buraya yazamam. Gidin ve yerinde tadın. Keşfedin vs.
Hediye etmek üzere bir kaç şişe aldığım Armutlu soda ile kırmızı ve yeşil erik sosları. Bu sodaların bir de Tarhun'lusu var. Herkes tarhunlu diyor ama nedense ben anason tadı aldım. Armutlusu güzel.
Batum Botanik Parkı
Buradaki son günümüzde otelden ayrılış ve şehirde dolaşma ardından Batum'un zaten her yerinin yeşillik olduğuna bakmadan yaptıkları 100 küsür hektarlık bir alana yayılmış botanik parkını ziyaret. Park demek aşağılamak olabilir. Hayatımda hiç cangıl görmedim ama sanırım bu parkın bazı yerleri cangıl yoğunluğunda otsu ve odunsu bitki barındırıyor. Çeşmelerinden dağ suyu içip temiz havasını soluduk. Tüm parkı bir günde gezmek zor olsa gerek. Dileyen ziyaretçiler için az sayıda da olsa park içi araç desteği sağlıyorlar. 
Buna bir şey yazmaya gerek yok derken yazmış oldum.

Botanik parkının çıkışındaki panolardan biri
Parkın seyir terasından Karadeniz. Aynı İnağzı(Bilmeyenler için: Zonguldak'ta bir mahalle)na benziyor. Deniz seviyesinde sayılabilecek bir yükseklikte denize paralel demir yolu ve ardından tünel..
Ters Bina
Dünyada pek az örneği olan ters yapılmış binayı, White Restoranı gördük. Dışı ters bir bina şeklinde. İçinde bildiğiniz restoran düzeni ancak tavanda ters duran masa ve sandalyeleri, yine ters olarak asılmış saksılı plastik çiçekler ve oturma gurubu içeride de aynı izlenimi edindirmek için oluşturulmuş hoşluklar.
Ters olmasına atfen binayı bir lazın yaptığı söyleniyormuş. Espri olsun diye elbette. Rehberimiz Ela söyledi. 
Binanın dışından bir köşe
Trenin hareket saatine kadar vakit geçirmek için parkın önündeki plaja gidip oyalandık. Mayomuz yanımızda olsaydı yüzerdik. Deniz çok güzeldi.
Batum sahilindeki bu park son derece dinlendirici ve keyifli. 

Park içinde çok sayıda kafe, restoran, alışveriş mekanları ve çocuklar için oyun alanları var. Akşamları suların dansıyla eşlik ettiği müzik ziyafeti cabası.
Sahilde bizim görmediğimiz, Batum tanıtım kitapçıklarında yer alan Ali ve Nino heykelinden bahsediliyor. Dönme dolabın bulunduğu kıyıdaymış. Sanatçı Kurban Said'in metalden yaptığı heykel Müslüman delikanlı Ali Han Şirvanşir ile Hristiyan sevgilisi Nino Kipiani'nin aşklarını anlatıyormuş. Heykelin kadın ve erkek figürleri aralarında belli bir mesafeyle yapılmış. Özgürlüğü ve sonsuz aşkın zaferini sembolize eden heykel her on dakikada bir sevgilileri buluşturan bir mekanizmaya sahipmiş.  
Batum-Tiflis yataklı treni ile seyahat ederken ya yanınıza kendi temiz çarşaflarınızı alın ya da verdikleri temiz görünüşlü- ama bence değil- çarşafları kullanın. Tercih sizin.
Sabaha Tifliste buluşmak üzere..
http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=gurcistanda-islamdan-hiristiyanliga-donus&haberid=6383
Müslüman Gürcülerin göç sebep ve süreci ile ilgili fikir sahibi olmak isterseniz Gürcü Köyleri(tarihi ve kültürü) adlı facebook sayfasında anlatılanları okumak için..
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=389022701185417&set=pb.302997556454599.-2207520000.1391243015.&type=3&theater

GÜRCİSTAN GEZİSİ 
Bölüm: 2 
TİFLİS
Batumdan geç saatte hareketle Başkent Tiflis'e gitmek üzere yataklı trene bindik.İlk olarak yataklı trenle seyahat edecek olmanın heyecanı ve bilinmezini taşıyorum. Herkes odalarına dağıldı ama mutsuz. Çünkü kompartımanlar dar ve dört kişi uyuyacak. Zor görünüyor. Neyse filmlerde görmüştüm görevliler gelip bembeyaz çarşaflar seriyorlardı. Aaaah ah! Sadece filmlerde oluyormuş.
Trenin gece durduğu istasyonlarda  yaşlı bir kaç kadın satıcının haçapuriii diyerek ve anlamadığım başka bir şeyleri satmak için bağırdığını duydum. Ekmek parası işte. Yaşlı kadınların akşam caddelerde ve dönüşümüzde Tiflis istasyonunda bir şeyler satmaya çalıştığını gördüm. Erkek satıcı pek görmedim desem yalan olmaz.
Sabah erken saatte ulaştık. Uyumuş olsak ta şaşkınız. Üstelik karnımız aç. Kahvaltı öncesi gittiğimiz Eski Tiflis'in tadını çıkaramadık. Altından kükürtlü suların aktığı köprü üzerinden geçerek nerdeyse terkedilmiş gibi duran sokaklarında dolaştık.
 
Eski Tiflis 
Güzel Tiflis 
      Türkiyede doğup kilometrelerce yol kat ederek Gürcistan'a ulaşan Kura nehri Tiflis'in tam ortasından geçiyor. Buradan dökülmek için yola çıktığı Hazar havzasında Aras nehriyle buluşuyor.


     
Milattan önceye tarihlenen efsaneye göre Kral Gorgosal bir av esnasındayken atmacası avın peşine düşmüş ve geri gelmemiş. Aradıklarında atmaca ve avı tbilisi suyun yanında bulmuşlar. Tbilisi, Gürcüce sıcak demekmiş. Daha sonraları başkenti Mtsheta'dan taşımak istediğinde sıcak suyun yanına yeni başkent Tbilisi(Tiflis)yi kurmuş.
Tiflis, İpek yolu  ve Bakü-Ceyhan petrol hattı üzerinde oluşu ile ekonomik ve tarihi öneme sahip bir kent.

Bu heykel, kralın kurduğu şehri seyrederken betimlenmesi.
Kahvaltı için gittiğimiz bir restoranda önce yanlış anlamalar  nedeniyle mutsuz olduk ama gelen kahvaltı son derece mutlu ediciydi. Tüm masayı çekmeyi akıl edemesem de peynir tabaklarının birini çekmiştim.
Büyük hayal kırıklığı içinde otelimize yerleştik. Odaları, kısıtlı kahvaltısı ve eskimişliği ile mutsuzluk vericiydi. Adını anımsayamadığım için yazamıyorum. Elemanların hakkını yemeyeyim. Ailenizin parçası gibi çalışıyorlar.
 
Eski parlamento binası. Binanın zemininde savaş kahramanlarının mezarları olduğu için onlara saygı amacı ile parlamentoyu taşımışlar. Bina şu anda boşmuş. Nereye ve ne zaman??? 

19. yüzyıl Gürcü edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan İlia Çavçavadze Gürcü ulusunun Rus egemenliğinden kurtulması için önderlik yapan en önemli şahsiyet.
Ön cepheden pasta gibi görünen binaların avlularına girdiğinizde tam bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Gördüğünüz bu avlunun ön yüzü tam da söylediğim gibi bir pasta. Keşke fotoğrafını çekmiş olsaydım. Ön yüzler alabildiğine süslü, pastel renklerle boyanmış ve ah şu evlerde otursam dedirtiyor. Avluyu gördüğünüz anda vaz geçiyorsunuz.
Kura nehri üzerindeki bir köprünün korkuluğundan ayrıntı.
Rustaveli caddesinde gezerken kuş yemi satan yaşlı kadınlar, dilenciler ve hediyelik eşya sergileri dikkatimizi çekti. Dikkatimizi çeken bir şey daha vardı. Minik heykeller. Genç bir sanatçının yaptığı bu heykeller caddenin çeşitli noktalarına yerleştirilmiş. Sadece bunlar değil bir çok heykel görüyorsunuz. Park ve caddelerde her boy ve çeşitten heykele rastlamanız mümkün.
Niko Pirosmani
Ünlü Gürcü ressam Pirosmani'den bahsedelim. Her yerde satılan magnetlerini görünce dikkatimizi çekti. Kendi kendini yetiştirmiş ressamın en ünlü resmi aşık olduğu kadını resmettiği Aktrist Margarita tablosu. O kadar aşıkmış ki terk edilince her şeyini kaybetmiş. Evsiz yaşam sürmeye başlamış. Yoksulluktan karnını doyurmak için restoran duvarlarına resimler yaparmış.
 
Saakaşvili döneminde yaşanan kültürel hafızayı yok etme siyaseti sonucu bir çoğu ortadan kaldırılmış. Tuval bulamadığında kullandığı muşamba sonraları onunla özdeşleşmiş. Resimlerini muşamba üzerine yapmaya başlamış.
Rus şair Voznesenski'nin bu aşk için yazdığı şiir ünlü Rus Alla Pugaçeva tarafından seslendirilen çok ünlü bir şarkı olmuştur.

Gezdik tozduk.
Maksim Gorki'nin demiryolu işçiliği yaptığı ve iki yıl boyunca yaşadığı bu şehri tanımaya çalıştık. 
Gorki'nin vaktinde yaşadığı evin duvarındaki plaket.Şehirde yaşamış sanatçı, yazar ve bilim adamlarının yaşadıkları evlere plaketler çakmışlar.
Ertesi gün Tiflis'in doğusuna doğru yol alıyoruz.
Gori: Stalin'in memleketi
Stalin'in memleketi Gori'deyiz. 
Goriye gidip otobusten iner inmez bizi karşılayan tandır ekmeği. Çok lezzetliydi. Acıkan acıkmayan herkesle beraber biz de anneannemi anarak yedik.
Perestroyka ve glasnost sonrasi işçi kesim daha da yoksullaşmış. Bana, komünizm döneminde erişebildikleri konut, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerine günümüzde  ulaşmakta zorlandıkları için geçmişe özlem içindeler gibi geldi. Güncel memur maaşlarını sorduğumuzda işe yeni başlayan bir öğretmenin maaşının 450 Lari(bizim paramızla 500 Lira gibi bir şey) olduğunu öğrendik. Çalışanların çoğu memur ya da hizmet sektöründe. İş sahası yok. Sorduğumuzda faaliyette olan bir fabrika adı alamadık. Piyasa fiyatları aşağı yukarı bizdeki gibi olunca iş bulabilmek için çeşitli yollarla başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere göç ediyorlarmış.
Gori'de kurulan Stalin müzesindeyiz.
Stalin gençken çok yakışıklıymış. Yeraltında(!) çalıştıkları için gizlenme amaçlı elliden fazla lakap ve takma isim kullanmış. Josef olan adı daha sonra lakaplarından çelik gibi iradesine atfen kendisine verilen Stalin(Stal=Çelik) olarak kalmış.
Önceleri Tiflis meydanında olan Stalin'in heykeli 2010 yılında müzeye taşınmış.
Stalin'in Almanlara esir düşüp Alman general karşılığında değiş-tokuş edinilmek istenen oğlu. Stalin teklifi reddedince  Almanlarca öldürülmüş. Ölmeden önce: "Babama söyleyin ülkeme ihanet etmedim" demiş. Müze görevlisi bunu anlatırken rehberimiz fazlasıyla etkilendi.
80'li yıllarda Amerika'ya iltica eden kızı babası için hayatımı cehenneme çeviren canavar tanımını yapmış.
Müzede bu bilgilere açıklıkla yer verilmiş.
Stalin müzesinin içinden kareler.
Stalin'in treni ve içeri girip görmeye çalışan meraklı turistlerin fotoğrafı. 
Stalin'in müzenin bahçesinde bulunan evi
Mtskheta
Şimdi Tiflis'ten önceki eski başkent Mtskheta'ya gidiyoruz. Kura ve Aragvi nehirlerinin kesiştiği bölgede kurulmuş, yeryüzünde üzerinde yaşanan en eski şehirlerden biri. Hristiyanlık 334 yılında, Mtskheta'da resmi devlet dini olarak benimsenmiş. Saray bahçesine zamanla yerini Svetitskhoveli katedraline bırakacak olan ahşap bir  kilise yapılmış. Ülkenin dini merkezi, 1994'te Unesco Dünya Tarih Mirası ve Gürcistan Ortodoks kilisesinin merkezi, aynı zamanda Gürcistan patrikliğinin yönetim merkezi Svetitskhoveli katedrali ziyaretin öznesi. Katedral 2009'da yeterince korunmadığı gerekçesiyle Dünya Tarihi Mirasının tehlikedekiler listesine alınmış.
 
11. yüzyılda yapılan katedralde kral ve kraliçelerin  taç giyme törenleri yapılırmış. Kraliyet ailesi üyeleri öldüklerinde katedralin içine defnedilmişler.
Dolaştığımız yerlerde, ayaklar altında herhangi bir yükselti yapmadan mezarlar oluşturulmuş. Mezar kapakları üzerlerindeki yazı ve işaretlerle belirli. 
Katedral içinde gördüğümüz çilehane artık görev yapmayı bırakmış özel günlerde kullanılan sandalye kordon gibi eşyaların deposu olmuş. Dua etmek için orada bulunan Gürcüler Mihrabın sağ tarafındaki odacıkta gördüğümüz kuyunun İlyas peygamberin göğe yükselirken cübbesini düşürdüğü yer olduğunu söylediler. 

 Bu etekleri pantolonlu kadınlara ve şortlu herkese giydiriyorlar.


Katedral civarındaki restoranlardan biri. Öneririm. Yemekleri güzel. Acıktığımız için bize öyle gelmiş de olabilir. Gürcü şaraplarını tadıp hediyelik eşya satıcılarıyla hoş-beş ettikten sonra dönmek üzere toplandık. Yeşne keçeden yapılmış bir aksesuar aldı.
Jvari manastırı
Mtskheta görece düzlük bir yere kurulmuş. Kutsal haç kilisesi denen Jvari manastırı Gürcistan Ortodoks kilisesine bağlı. Şehre yukarıdan bakan, ortaçağda yapılan kilise Unesco Dünya Tarih Mirası listesinde. Zamanda kısıtlılık nedeniyle uzaktan bakmakla yetindik. 
 Bu güzel günün akşamında Sema ve ben çok hasta olduk. Sanırım bağırsak enfeksiyonu.
Sighnaghi  
Ertesi gün Sighnaghi gezisi var. 18. yüzyılda Dağıstanlılardan korunmak için kale şehir olarak yapılıp bugüne kadar gelmiş. Ülkenin en küçük şehri ve bu bölgenin yönetim merkeziymiş.Şarap yapımının yanında halı dokumalarıyla ünlüymüş. Hakikaten güzel halıların satıldığı mağazalar vardı. Tedarikli olmadığımızdan ne fiyat sorduk ne de içeri girip baktık. Sadece vitrinden baktık. Aslında fikir sahibi olmak için fiyat sorulabilirdi. Ne yazık ki pek toparlanamadığım için asıl görülmesi gereken tepelere bile çıkamadım.  Kasaba merkezini dolaşıp diğerleri gelene kadar bir ağacın altında yattım.

Göremediğim yerler hakkında fikir sahibi olabilmek için videosunu izledim.

Buraya birlikte gelen sevgililer sevgilerinin ebedi olacağına inanırmış. Bu nedenle Sighnaghi'ye aşk şehri denirmiş.   Tam merkezde bulunan parkta kadın erkek toplanmış çekirdek çitliyorlardı.
Gürcistan'ı en batısından düz bir hat üzerinde en doğusuna kadar katettik.
Ben ve bana eşlik edenler dışındaki gurup üyeleri başka güzel yerleri de gördüler. Tiflisin korumak istercesine arkasına aldığı dağın zirvesinde tüm Tiflisten görülebilecek büyüklükte yapılmış Gürcü Anası heykelini yakından gördüler. Geceleri yapılan aydınlatmasıyla şehrin en yüksek noktasında ışıl ışıl televizyon kulesi, Tiflisi kuş bakışı seyreden Kartlis Deda(Gürcü Anası) heykeli bir elinde konuklar için şarap diğer elinde düşmanlar için kılıç tutuyor. Keşke yakından görebilseydim. Aklımda kaldı. Belki bir kez daha gitme olanağı bulurum. 
 Gezip gördüğümüz şehirlerin hepsinde Avrupa Birliği bayrağı resmi dairelerde Gürcistan bayrağı ile birlikte asılıydı. Avrupa birliğine girmeyi çok istiyor ve gireceklerine inanıyorlar.
Artık yeniden tren yolculuğu ve Batum'a dönüş.
Bu arada yaptığımız sohbette Gürcüce'nin melodisinin Türkçe'ye çok benzediğinden bahsettik. Elia'da Türkiye'de bir kaç kez Gürcüce konuştuğunu sandığı insanların Türkçe konuştuğunu anlayıp şaşırdığını söyledi. 
Dönüş yolunda tecrübelendik, çarşafımızı da aldık. Üşüyüp üstümüze örtecek bir şeyler bulmak için valiz karıştırmadık.
Sabah Batum'a ulaştığımızda yakaları göbeklerine kadar açık, kabadayı kılıklı taksi şöförleri istasyonu doldurmuştu. Çok şükür ki otobüsümüz hazır bekliyordu.


 Sarp sınır kapısındaki salonların birinde kahvaltı yaptıktan sonra sıkıntılı bir pasaport kontrolünün ardından Hopa'ya ulaştık.
Gürcistandan çıkmak üzere ve çıktıktan sonra. Konu mankenlerini değiştirdik elbette. 
 Günlerden 5 Temmuz ve Batum uçağına binmek için (Yurt dışı çıkışı yapıyoruz)  Hopa'da pasaport kontrolü, ardından Sarp'tan Gürcistan'a Havaş otobüsleriyle giriş ve nihayet Türkiye'ye uçuş. Çok şükür Sabiha Gökçen Havaalanına ulaştık. 
Gürcistan'a girmek ve oradan çıkmak Hopa üzeri seyahat ediyorsanız biraz karışık. Kafanız karıştıysa sorumlusu ben değilim.

Bu fotoğraf Sarp sınır kapısında çekildi. Fırça başladı. Memlekete geldik.

Evim evim güzel evim.!

P.S. : Ülkü'den aşırdığım fotoğraflar oldu. Şimdi haberi oluyor. Ülkü'cüm teşekkür ederim.


Bir sonraki gezi yazım; Suriye'de iç savaş patlamadan hemen önce yapılan bir geziye ait olacak.