29 Temmuz 2013 Pazartesi


GÜRCİSTAN GEZİSİ 
Bölüm: 2 
TİFLİS
Batumdan geç saatte hareketle Başkent Tiflis'e gitmek üzere yataklı trene bindik.İlk olarak yataklı trenle seyahat edecek olmanın heyecanı ve bilinmezini taşıyorum. Herkes odalarına dağıldı ama mutsuz. Çünkü kompartımanlar dar ve dört kişi uyuyacak. Zor görünüyor. Neyse filmlerde görmüştüm görevliler gelip bembeyaz çarşaflar seriyorlardı. Aaaah ah! Sadece filmlerde oluyormuş.
Trenin gece durduğu istasyonlarda  yaşlı bir kaç kadın satıcının haçapuriii diyerek ve anlamadığım başka bir şeyleri satmak için bağırdığını duydum. Ekmek parası işte. Yaşlı kadınların akşam caddelerde ve dönüşümüzde Tiflis istasyonunda bir şeyler satmaya çalıştığını gördüm. Erkek satıcı pek görmedim desem yalan olmaz.
Sabah erken saatte ulaştık. Uyumuş olsak ta şaşkınız. Üstelik karnımız aç. Kahvaltı öncesi gittiğimiz Eski Tiflis'in tadını çıkaramadık. Altından kükürtlü suların aktığı köprü üzerinden geçerek nerdeyse terkedilmiş gibi duran sokaklarında dolaştık.
 
Eski Tiflis 
Güzel Tiflis 
      Türkiyede doğup kilometrelerce yol kat ederek Gürcistan'a ulaşan Kura nehri Tiflis'in tam ortasından geçiyor. Buradan dökülmek için yola çıktığı Hazar havzasında Aras nehriyle buluşuyor.


     
Milattan önceye tarihlenen efsaneye göre Kral Gorgosal bir av esnasındayken atmacası avın peşine düşmüş ve geri gelmemiş. Aradıklarında atmaca ve avı tbilisi suyun yanında bulmuşlar. Tbilisi, Gürcüce sıcak demekmiş. Daha sonraları başkenti Mtsheta'dan taşımak istediğinde sıcak suyun yanına yeni başkent Tbilisi(Tiflis)yi kurmuş.
Tiflis, İpek yolu  ve Bakü-Ceyhan petrol hattı üzerinde oluşu ile ekonomik ve tarihi öneme sahip bir kent.

Bu heykel, kralın kurduğu şehri seyrederken betimlenmesi.
Kahvaltı için gittiğimiz bir restoranda önce yanlış anlamalar  nedeniyle mutsuz olduk ama gelen kahvaltı son derece mutlu ediciydi. Tüm masayı çekmeyi akıl edemesem de peynir tabaklarının birini çekmiştim.
Büyük hayal kırıklığı içinde otelimize yerleştik. Odaları, kısıtlı kahvaltısı ve eskimişliği ile mutsuzluk vericiydi. Adını anımsayamadığım için yazamıyorum. Elemanların hakkını yemeyeyim. Ailenizin parçası gibi çalışıyorlar.
 
Eski parlamento binası. Binanın zemininde savaş kahramanlarının mezarları olduğu için onlara saygı amacı ile parlamentoyu taşımışlar. Bina şu anda boşmuş. Nereye ve ne zaman??? 

19. yüzyıl Gürcü edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan İlia Çavçavadze Gürcü ulusunun Rus egemenliğinden kurtulması için önderlik yapan en önemli şahsiyet.
Ön cepheden pasta gibi görünen binaların avlularına girdiğinizde tam bir hayal kırıklığı yaşanıyor. Gördüğünüz bu avlunun ön yüzü tam da söylediğim gibi bir pasta. Keşke fotoğrafını çekmiş olsaydım. Ön yüzler alabildiğine süslü, pastel renklerle boyanmış ve ah şu evlerde otursam dedirtiyor. Avluyu gördüğünüz anda vaz geçiyorsunuz.
Kura nehri üzerindeki bir köprünün korkuluğundan ayrıntı.
Rustaveli caddesinde gezerken kuş yemi satan yaşlı kadınlar, dilenciler ve hediyelik eşya sergileri dikkatimizi çekti. Dikkatimizi çeken bir şey daha vardı. Minik heykeller. Genç bir sanatçının yaptığı bu heykeller caddenin çeşitli noktalarına yerleştirilmiş. Sadece bunlar değil bir çok heykel görüyorsunuz. Park ve caddelerde her boy ve çeşitten heykele rastlamanız mümkün.
Niko Pirosmani
Ünlü Gürcü ressam Pirosmani'den bahsedelim. Her yerde satılan magnetlerini görünce dikkatimizi çekti. Kendi kendini yetiştirmiş ressamın en ünlü resmi aşık olduğu kadını resmettiği Aktrist Margarita tablosu. O kadar aşıkmış ki terk edilince her şeyini kaybetmiş. Evsiz yaşam sürmeye başlamış. Yoksulluktan karnını doyurmak için restoran duvarlarına resimler yaparmış.
 
Saakaşvili döneminde yaşanan kültürel hafızayı yok etme siyaseti sonucu bir çoğu ortadan kaldırılmış. Tuval bulamadığında kullandığı muşamba sonraları onunla özdeşleşmiş. Resimlerini muşamba üzerine yapmaya başlamış.
Rus şair Voznesenski'nin bu aşk için yazdığı şiir ünlü Rus Alla Pugaçeva tarafından seslendirilen çok ünlü bir şarkı olmuştur.

Gezdik tozduk.
Maksim Gorki'nin demiryolu işçiliği yaptığı ve iki yıl boyunca yaşadığı bu şehri tanımaya çalıştık. 
Gorki'nin vaktinde yaşadığı evin duvarındaki plaket.Şehirde yaşamış sanatçı, yazar ve bilim adamlarının yaşadıkları evlere plaketler çakmışlar.
Ertesi gün Tiflis'in doğusuna doğru yol alıyoruz.
Gori: Stalin'in memleketi
Stalin'in memleketi Gori'deyiz. 
Goriye gidip otobusten iner inmez bizi karşılayan tandır ekmeği. Çok lezzetliydi. Acıkan acıkmayan herkesle beraber biz de anneannemi anarak yedik.
Perestroyka ve glasnost sonrasi işçi kesim daha da yoksullaşmış. Bana, komünizm döneminde erişebildikleri konut, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerine günümüzde  ulaşmakta zorlandıkları için geçmişe özlem içindeler gibi geldi. Güncel memur maaşlarını sorduğumuzda işe yeni başlayan bir öğretmenin maaşının 450 Lari(bizim paramızla 500 Lira gibi bir şey) olduğunu öğrendik. Çalışanların çoğu memur ya da hizmet sektöründe. İş sahası yok. Sorduğumuzda faaliyette olan bir fabrika adı alamadık. Piyasa fiyatları aşağı yukarı bizdeki gibi olunca iş bulabilmek için çeşitli yollarla başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere göç ediyorlarmış.
Gori'de kurulan Stalin müzesindeyiz.
Stalin gençken çok yakışıklıymış. Yeraltında(!) çalıştıkları için gizlenme amaçlı elliden fazla lakap ve takma isim kullanmış. Josef olan adı daha sonra lakaplarından çelik gibi iradesine atfen kendisine verilen Stalin(Stal=Çelik) olarak kalmış.
Önceleri Tiflis meydanında olan Stalin'in heykeli 2010 yılında müzeye taşınmış.
Stalin'in Almanlara esir düşüp Alman general karşılığında değiş-tokuş edinilmek istenen oğlu. Stalin teklifi reddedince  Almanlarca öldürülmüş. Ölmeden önce: "Babama söyleyin ülkeme ihanet etmedim" demiş. Müze görevlisi bunu anlatırken rehberimiz fazlasıyla etkilendi.
80'li yıllarda Amerika'ya iltica eden kızı babası için hayatımı cehenneme çeviren canavar tanımını yapmış.
Müzede bu bilgilere açıklıkla yer verilmiş.
Stalin müzesinin içinden kareler.
Stalin'in treni ve içeri girip görmeye çalışan meraklı turistlerin fotoğrafı. 
Stalin'in müzenin bahçesinde bulunan evi
Mtskheta
Şimdi Tiflis'ten önceki eski başkent Mtskheta'ya gidiyoruz. Kura ve Aragvi nehirlerinin kesiştiği bölgede kurulmuş, yeryüzünde üzerinde yaşanan en eski şehirlerden biri. Hristiyanlık 334 yılında, Mtskheta'da resmi devlet dini olarak benimsenmiş. Saray bahçesine zamanla yerini Svetitskhoveli katedraline bırakacak olan ahşap bir  kilise yapılmış. Ülkenin dini merkezi, 1994'te Unesco Dünya Tarih Mirası ve Gürcistan Ortodoks kilisesinin merkezi, aynı zamanda Gürcistan patrikliğinin yönetim merkezi Svetitskhoveli katedrali ziyaretin öznesi. Katedral 2009'da yeterince korunmadığı gerekçesiyle Dünya Tarihi Mirasının tehlikedekiler listesine alınmış.
 
11. yüzyılda yapılan katedralde kral ve kraliçelerin  taç giyme törenleri yapılırmış. Kraliyet ailesi üyeleri öldüklerinde katedralin içine defnedilmişler.
Dolaştığımız yerlerde, ayaklar altında herhangi bir yükselti yapmadan mezarlar oluşturulmuş. Mezar kapakları üzerlerindeki yazı ve işaretlerle belirli. 
Katedral içinde gördüğümüz çilehane artık görev yapmayı bırakmış özel günlerde kullanılan sandalye kordon gibi eşyaların deposu olmuş. Dua etmek için orada bulunan Gürcüler Mihrabın sağ tarafındaki odacıkta gördüğümüz kuyunun İlyas peygamberin göğe yükselirken cübbesini düşürdüğü yer olduğunu söylediler. 

 Bu etekleri pantolonlu kadınlara ve şortlu herkese giydiriyorlar.


Katedral civarındaki restoranlardan biri. Öneririm. Yemekleri güzel. Acıktığımız için bize öyle gelmiş de olabilir. Gürcü şaraplarını tadıp hediyelik eşya satıcılarıyla hoş-beş ettikten sonra dönmek üzere toplandık. Yeşne keçeden yapılmış bir aksesuar aldı.
Jvari manastırı
Mtskheta görece düzlük bir yere kurulmuş. Kutsal haç kilisesi denen Jvari manastırı Gürcistan Ortodoks kilisesine bağlı. Şehre yukarıdan bakan, ortaçağda yapılan kilise Unesco Dünya Tarih Mirası listesinde. Zamanda kısıtlılık nedeniyle uzaktan bakmakla yetindik. 
 Bu güzel günün akşamında Sema ve ben çok hasta olduk. Sanırım bağırsak enfeksiyonu.
Sighnaghi  
Ertesi gün Sighnaghi gezisi var. 18. yüzyılda Dağıstanlılardan korunmak için kale şehir olarak yapılıp bugüne kadar gelmiş. Ülkenin en küçük şehri ve bu bölgenin yönetim merkeziymiş.Şarap yapımının yanında halı dokumalarıyla ünlüymüş. Hakikaten güzel halıların satıldığı mağazalar vardı. Tedarikli olmadığımızdan ne fiyat sorduk ne de içeri girip baktık. Sadece vitrinden baktık. Aslında fikir sahibi olmak için fiyat sorulabilirdi. Ne yazık ki pek toparlanamadığım için asıl görülmesi gereken tepelere bile çıkamadım.  Kasaba merkezini dolaşıp diğerleri gelene kadar bir ağacın altında yattım.

Göremediğim yerler hakkında fikir sahibi olabilmek için videosunu izledim.

Buraya birlikte gelen sevgililer sevgilerinin ebedi olacağına inanırmış. Bu nedenle Sighnaghi'ye aşk şehri denirmiş.   Tam merkezde bulunan parkta kadın erkek toplanmış çekirdek çitliyorlardı.
Gürcistan'ı en batısından düz bir hat üzerinde en doğusuna kadar katettik.
Ben ve bana eşlik edenler dışındaki gurup üyeleri başka güzel yerleri de gördüler. Tiflisin korumak istercesine arkasına aldığı dağın zirvesinde tüm Tiflisten görülebilecek büyüklükte yapılmış Gürcü Anası heykelini yakından gördüler. Geceleri yapılan aydınlatmasıyla şehrin en yüksek noktasında ışıl ışıl televizyon kulesi, Tiflisi kuş bakışı seyreden Kartlis Deda(Gürcü Anası) heykeli bir elinde konuklar için şarap diğer elinde düşmanlar için kılıç tutuyor. Keşke yakından görebilseydim. Aklımda kaldı. Belki bir kez daha gitme olanağı bulurum. 
 Gezip gördüğümüz şehirlerin hepsinde Avrupa Birliği bayrağı resmi dairelerde Gürcistan bayrağı ile birlikte asılıydı. Avrupa birliğine girmeyi çok istiyor ve gireceklerine inanıyorlar.
Artık yeniden tren yolculuğu ve Batum'a dönüş.
Bu arada yaptığımız sohbette Gürcüce'nin melodisinin Türkçe'ye çok benzediğinden bahsettik. Elia'da Türkiye'de bir kaç kez Gürcüce konuştuğunu sandığı insanların Türkçe konuştuğunu anlayıp şaşırdığını söyledi. 
Dönüş yolunda tecrübelendik, çarşafımızı da aldık. Üşüyüp üstümüze örtecek bir şeyler bulmak için valiz karıştırmadık.
Sabah Batum'a ulaştığımızda yakaları göbeklerine kadar açık, kabadayı kılıklı taksi şöförleri istasyonu doldurmuştu. Çok şükür ki otobüsümüz hazır bekliyordu.


 Sarp sınır kapısındaki salonların birinde kahvaltı yaptıktan sonra sıkıntılı bir pasaport kontrolünün ardından Hopa'ya ulaştık.
Gürcistandan çıkmak üzere ve çıktıktan sonra. Konu mankenlerini değiştirdik elbette. 
 Günlerden 5 Temmuz ve Batum uçağına binmek için (Yurt dışı çıkışı yapıyoruz)  Hopa'da pasaport kontrolü, ardından Sarp'tan Gürcistan'a Havaş otobüsleriyle giriş ve nihayet Türkiye'ye uçuş. Çok şükür Sabiha Gökçen Havaalanına ulaştık. 
Gürcistan'a girmek ve oradan çıkmak Hopa üzeri seyahat ediyorsanız biraz karışık. Kafanız karıştıysa sorumlusu ben değilim.

Bu fotoğraf Sarp sınır kapısında çekildi. Fırça başladı. Memlekete geldik.

Evim evim güzel evim.!

P.S. : Ülkü'den aşırdığım fotoğraflar oldu. Şimdi haberi oluyor. Ülkü'cüm teşekkür ederim.


Bir sonraki gezi yazım; Suriye'de iç savaş patlamadan hemen önce yapılan bir geziye ait olacak.


4 yorum:

  1. Çok beğendim Ayşe, çok zevkle okuyorum.

    YanıtlaSil
  2. Minik heykeller: Levan Bujiashvili 1982 Tiflis doğumlu genç . mineral, kemik, metal gibi doğal malzemeleri kullanarak yapmakta imiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu arada Gürcülerin AB üyeliği için başvuru yaptığını ve kabul edileceklerinden oldukça emin olduklarını belirtmeliyim. Rehberimiz çok sayıda resmi binada asılı AB bayraklarına istinaden sorumuzda birliğe gireceklerini söyledi.

      Sil
  3. Takipteyim... Zevkle okuyorum.

    YanıtlaSil