27 Mart 2014 Perşembe

BİZ ÇAMLICANIN ÜÇ GÜLÜYÜZ... 
Lise mezuniyetimizden 32 yıl sonra bir gurup arkadaşımla buluşmayı başarmıştık. Talaş günü vesilesi ve aynı mahalde yaşayanlar sık sık görüşse de biz yatılı taifesi; memleketin çeşitli yerlerinde gelip okulu yuva yapanlar, buluşmakta zorluk çekenleriz. Bu yıl mezun oluşumuzun üzerinden tam 35 yıl geçmiş oluyor. Birkaç ay önce izini bulduğumuz arkadaşlarımızdan Emel’le buluşmaya hazırlanıyoruz. Emel, Kadriye ve ben, 25 Mart 2014 Salı günü Taksim’de, Yeni Hong Kong restoranda; kalabalık olduğunda bile sakin kalmayı becerebilen bir mekan, buluştuk. 
 Lise yıllarımızı birlikte geçirdiğimiz için kendimizi bir tür çocukluk arkadaşı kategorisinde değerlendiriyoruz. Öyle olunca sanki hiç ayrılmamışız gibi kaldığımız yerden devam ediyor, tıpkı eski yıllarda olduğu gibi ordan burdan konuşuyoruz. Bu buluşmalarda okulumuzu mutlaka yad eder, ne kıymetli bir hazineyle tanıştığımızla onurlanırız. Okulumuz II. Meşrutiyet döneminde, Çamlıca İnas Sultaniyesi adıyla, Hicaz valisi Ahmet Ratip Paşa köşkünde, Osmanlı imparatorluğu döneminin ilk yatılı kız okulu olma şerefine ermiş.  Ahşap köşk, sonraları bahçesine yapılan beton bina okul olunca sadece yatakhane olarak kullanılmaya başlanıp birçok kız öğrenciye ev olmuş. Hem ne ev! Kristal trabzanlı iç merdivenleri, tavanlardan sarkan koca kristal avizeleri, devasa kapıları, en üst orta salonun tavanındaki gökyüzüne nispet eden vitrayları, eski moda mermer tuvaletleri, bahçesinde kök salmış koca çam ağaçlarıyla gönlü geniş bir ev. Şimdilerde ticari bir oyuncak olması için üzerinde entrikalar çevrilen ev. Nerelere geldim. Umarım sıkılmamışsınızdır.
Hong Kong restoranda yemek yedikten sonra Taksim anıtının-Gezi’den önce sağında solunda bir avuç çiçek vardı. Artık onlar da yok. Zaten Taksim dümdüz, buz gibi betonla kaplanmış. Gezi parkını da güya düzenlemişler. İki tane salıncak koyunca orası park olmuyor beyler!- önünden geçip çay kahve içmek için Fransız kültür merkezinin bahçesine gitmek üzereydik ki hızlı bir manevrayla Taksim Makseminin sarnıcında HAVADİS 1913 adlı sergiyi ziyaret ettik. 

Sarnıcın dış duvarlarının; suların havuz atmosferi oluşturarak aşağı döküldüğü ama önünde hep polis araçlarının bulunduğu duvarın, hoşluğunun tadını hiç çıkaramıyoruz. 

Duvarların ardında, iç içe kemerlerle metrelerce uzanan sarnıç: Bahçeköy’ deresinin Kanbur suyu, Top Yolu suyu ve Sultan suyunu önüne katıp Derbent, Maslak, Ayazağa, Şişli, Mecidiyeköy hattından getirdiği dağıtım/taksim yapılacak suyu depolarmış. Meydanın adı bu sebeple taksim olmuş. Sarnıç uzun sayılabilecek bir süredir çeşitli sergilere ev sahipliği yapıyor. Galerideki sergiyi hızlı sayılabilecek bir şekilde ama manidar ve kimilerinin yanlı seçildiği  hissini uyandıran eski haberlere göz gezdirip, neşeli bulduğumuz birkaçını sizler için fotoğrafladık. 





 Çıkışta tam köşedeki maksem’in içine girdik. 

 İstanbul oldum olası su sıkıntısı yaşayan bir şehir. Bizanslılar bu sebeple Valens su kemerini yaptırmış, yetmemiş çilingozdan su getirmek için kilometrelerce uzunlukta su kemerleriyle Bizans ve İstanbul'a su taşınmış. Sekizgen planlı Maksem’in yapımı, III. Ahmet döneminde başlayıp 1731 de tamamlanmış. Lüle adı verilen çeşmeler ve çeşmelere bağlı boru sistemleriyle sarnıçta toplanan su, Beyoğlu, Kasımpaşa, Beşiktaş gibi civar semtlerin ihtiyacını gidermek için dağıtılıyormuş. 
                      
Yenileme çalışmaları yapılan maksem iki aydır ziyaretçi kabul ediyor. 
Maksemi ardımızda bırakıp Fransız Kültür merkezinin bahçesindeki kafede çay kahve içip, yılların birikmişini saatlerce bıdı bıdı konuşup, özlem gidererek epey vakit geçirdik. 

Dışarıda yağmur var. Kimin umurunda. 
Buradan çıkıp önünden geçen yerli-yabancı, kadın-erkek, genç-yaşlı, inanan-inanmayan her kese kucak açan, 1906 yılında papa vekili Giovanni Borgomaneto'nun temel taşını kutsamasıyla yapımına başlanıp 1911'de tamamlanan San Antuan kilisesinde dilek mumları yaktık. 

İlk defa olarak, Santa Maria Draperis kilisesinin kapısında, önceleri hiç dikkatimi çekmemiş olan ‘Türkiyedeki  modern tıp ve eczacılık öğretimini başlatan hekim ve cerrah Karl Ambros Bernard’ın mezarı bu kilisededir’ yazısını gördüm.  Narmanlı Han’ın tombik kedilerine sevgi gösterisinde bulunup, Galata kulesinin dibindeki kalabalığa karıştıktan sonra yokuş aşağı Kamondo merdivenlerini aşıp Karaköy’e indik. Vapurla Kadıköy’e geçip en kısa zamanda tekrar buluşmak ama olmazsa talaş gününde mutlaka bir araya gelmek üzere ayrıldık.

3 yorum:

  1. Lise yıllarını birlikte geçiren bir tür çocukluk arkadaşı sayılan üç hanım. Hem sohbet hem kültür buluşması yaparak bizleri de yanınıza aldınız. Güzel bir gün geçirdik. Teşekkürler.

    M.

    YanıtlaSil
  2. Güzel bir gün. Talaş günü: mayıs ayının son pazar günüdür. Reşat nuri güntekin de zamanın da edebiyat öğretmenliği yapmış.Şimdilerde her okulun bir marşı olduğu gibi çamlıca marşı da vardır:

    çamlıca liseler içinde tektir
    bütün arzularımız onu sevmektir
    havası sağlam
    rüzgarı tatlı
    bizim güzel lisemiz
    kartal kanatlı.
    çamlıcalı gençleriz
    bilgi toplar yolumuz
    yurt sevgisi işleyen
    heyecanla doluyuz...

    YanıtlaSil
  3. Lisedeyken her vesile ile okul marsini soylerdik.

    YanıtlaSil