16 Haziran 2014 Pazartesi

SAN REMO'DA BAŞLAYIP NICE’DE BİTEN ÇILGIN HAFTA SONU
Mine Kayam
Pazartesi den itibaren hafta sonu tembelliği için plan yapılır… Keyifli uzun bir kahvaltı, arkasından bir Türk kahvesi, (her şeyden önce kahve malzemelerimi getirdiğim için hiç sorun olmuyor), sohbet, tembellik...Çok güzel değil mi? Ama biz de öyle olmuyor. Cumartesi sabahı kahvaltımızı yaparken Yıldırım “San Remo’ya  gidelim mi?” dedi. Şaka mı yapıyorsun der gibi baktım, yok şaka yapmıyordu. Çocukluğundan beri Sanremo Müzik Festivali’ni izlermiş ve hep orayı merak edermiş.  Eh ne yapalım seni mi kıracağım dedim, hani ben de gezmeyi pek sevmem ya…(!) ve 9.30 da konuştuk o bilgisayar başına geçip otel ayarladı bende çantamızı hazırladım. 10.30 da arabadaydık. Genelde geziye çıkmadan önce hep hazırlanırım, gideceğimiz yerle ilgili bilgi toplarım ama bu sefer yapamadım, ben de Müzik Festivalinden başka pek bir şey bilmiyordum.
Sevgili navigasyonumuz  2-2,5 saatlik bir yolumuz olduğunu söyledi, tabii ki otobandan.  San Remo’ya gitmek için önce Cenova’ya gitmemiz gerekiyor. Otoban çok rahat oluyor, ancak Cenova yolu çok ilginç, neredeyse tüm yol tünellerden ibaret.  Saymak istedim ama sanırım 50-55 te kaldım. Döndüğümde tünel sayısını bulabileceğimi zannederek çok araştırdım ama maalesef net bir rakama ulaşamadım. 150-160, 178, 110 diyen kaynaklar buldum ama 100 den aşağı olmadığı kesin.
 Güneş gözlüklerimizi tak- çıkar fenalık geldi. Neyse sonunda meşhur San Remo’ muza ulaştık. Hemen oteli bulup yerleştik ve resepsiyondaki bayandan gezilecek yerleri öğrenmek istedim. Bize çarşı, eski şehir merkezi ve Pazar yeri dedi. Başka???  Yok!!! Nasıl yani? E hepsi bu. Neyse biz buluruz bir yerler diyerek hemen dışarı çıktık. Tüm markaların olduğu çok güzel bir çarşısı vardı, ama sadece bakmakla yetindik çünkü fiyatlar oldukça yüksekti. Sokaklarda paspal kıyafetle gezen hiç kimse yoktu herkes çok şıktı.
Bu arada bir dükkanın defilesine de denk geldik.

Eski şehrin sokakları çok dar araba giremiyor sadece yürümek için, araba olmadığı için de çocuklar çok rahat oynuyorlardı. Binalar çok ilginç bir şekilde kemerlerle birbirlerine bağlanmış.
Teatro Ariston meşhur San Remo müzik festivalinin yapıldığı yer. Burayı çok aradık,  nedense hayalimde çok daha gösterişli bir bina vardı, o nedenle bu binayı görünce yanlış geldiğimizi düşünerek fotoğrafını çekmedim. Maalesef bu fotoğraf benim değil, internetten buldum.
 Bu kilise Rus Ortodoks kilisesi bana göre San Remo’daki en hoş bina, mimariyi görür görmez Rusya diyorsunuz. Cumartesi geç olduğu için ertesi sabahta Pazar ayinine denk geldiğimiz için içine giremedik.

Burası da pazarı gördüğünüz gibi kendimi Türkiye’de zannettim, bizim pazarlardan hiç farkı yoktu.
 Yürümek içim çok uzun bir sahil yolu yapmışlar, sahil kısmı tamamen taşlık olduğu için bana hiç cazip gelmedi.
 Bu evde bir villa, bahçesi ziyarete açılıyormuş ama haftada sadece iki kere. Nasıl bir turizm anlamadım. Ben bahçe kapısının arasından ancak bu kadarını çekebildim. Çocukluğumda okuduğum “Gizli Bahçe” adlı kitabı hatırlattı bana.
Eveeet sanırım birçok insan San Remo’ya  burası için geliyor; kumarhane, gerçekten çok lüks , gösterişli  ve oldukça eski bir bina.
Ben sadece fotoğraf çektirebildim.
San Remo’yla ilgili en son öğrendiğim bizleri ilgilendiren bir bilgiydi. 1. Dünya Savaşı sonrası 19 Nisan 1920 de Osmanlı Devletinin topraklarının durumunu belirlemek için San Remo’da bir konferans toplandı.  26 Nisana kadar süren görüşmeler sonunda Sevr Antlaşmasının şartlarını hazırlayan kararlar alınıp son biçimi verildi.
Veee San Remo bitti! Personelinin gerçekten çok nazik olan, kahvaltısının ise biz Türklere hiç uymayan ama balkondaki deniz manzarasının çok güzel olduğu otelimizdeki kahvaltımızı yaparken önümüze haritayı açtık ve Monaco! 30km! Hiç düşünmeden arabaya atladık.
 Buralarda gezerken sınır kapılarından geçmeye bir türlü alışamadım. Durdurup pasaport falan sormuyorlar. Kimsin nerden gelip nereye gidiyorsun gibi sorular olmayınca garibime gidiyor. Fransa tarafına geçtiğinizde her şey değişiyor, birden temiz modern bir dünyaya geçiyorsunuz. Daha Monaco’ya girerken bu manzara nefes kesiciydi.  
Ama ben Monaco’yu böyle devasa binalarla hayal etmemiştim.
Evet.. hemen hemen tüm Monaco bu binalardan oluşuyordu. Zenginlik ve lüks hemen fark ediliyordu. Allahtan yanımızda sandviçlerimiz ve içeceklerimiz vardı da otopark parasıyla kurtardık. Şansımıza bugün burada 9. Monaco Grand Prix varmış o nedenle park yeri bulmakta zorlandık çünkü birçok yol kapatılmıştı ama park yeri açısından oldukça iyi bir yer her yerde otoparklar var.
Biz grand prix i ancak böyle seyredebildik.
Ben denizi sevdiğim için sahil bana güzel geldi, ama yine az kum çok taş!
 Monaco gerçekten çok hoş bir yer ve iki saatte bitirebilirsiniz
Bu Japon bahçesi çok hoştu. Görülmesi gereken bir yer, küçücük bir yere birçok güzellik sığdırmışlar.
Monaco’ya gidip Grace Kelly’i anmadan olmaz, ama bence çok daha güzel bir heykeli yapılabilirdi.
Bu resmi niye çektin diye sormayın. 
Üstteki poşetler köpeklerin pisliklerini toplamak için! Monacolular temizliğe gerçekten önem veriyorlar ve her yer çok temiz.
Ünlü futbolcuların ayak izlerinden oluşan yaklaşık 500 metrelik bir yoldan yürümek Altar için çok keyifliydi.
 
 Monaco’lu balerinlerle çektirdiğim resmi koymadan yapamadım. Monaco da bitti… Haritaya bakınca hemen Nice’i görüyorsunuz, 30 km. Akşama daha çok var deyip Nice’e yollandık. Gerçekten de 20 dk sonra Nice ‘deydik.  On on beş dakika arabayla keşif turu attığımızda benim ilk cümlem “Nice’de iki üç saat beni kesmez. Buraya kesinlikle tekrar geleceğiz.” O nedenle Nice ile ilgili çok fazla şey yazmıyorum tekrar gittiğimde eminim çok dolu bir yazı olacak. Çünkü Nice ‘de tarih var, sanat var, güzellik var, yani benim orda birkaç gün geçirmem lazım, ama yine de bir iki fotoğraf koymadan yapamadım.
Kısa zamanımızda parktaki açık hava klasik müzik konseri gerçekten bir şanstı ve harikaydı.
Kısıtlı zaman için gittiğimiz yerlerde bu trenleri çok seviyorum biraz pahalı gibi geliyor ama üçümüz 20 Euro kadar ödedik ama 45 dakikada çok güzel bir şehir turu yaptık. Üstelik kulaklıklardan gezdiğimiz yerlerle ilgili bilgiler alarak.
Vee müthiş Nice sahiliyle kapanış. Gece 11 de evde olduğumuzda yorgunluğumuzu tahmin edebilirsiniz ama hani derler ya tatlı bir yorgunluk diye gerçekten öyleydi.


1 yorum:

  1. Bizler de sizin sayesinde ( yarım ağız derler ya ) yarım gezi diyeyim ben de. :) Yarı gezgin olduk mu ne :)

    Mine selamlar. Yekta

    YanıtlaSil