20 Kasım 2014 Perşembe

TUNUS
Bölüm:1
Hamamet
Ziya, 12 -16 Kasım arası bir konferansa katılmak üzere Tunus'a gidiyor. Biliyorsunuz artık ben de.. İlk kez Afrika topraklarına ayak basacağım için heyecanlı mıyım? Hayır değilim, mutluyum. Sorunsuz bir uçuşla Tunis Kartaca havaalanına ulaştık. 
Bizi alacak Tunuslu ekiple buluşana kadar bilgi ofisine uğradım. Uğradım da ne oldu. Hiç. Ne Türkçe ne İngilizce broşür var. Broşürler Arapça, Fransızca, İspanyolca ama asla ve kat'a Türkçe ve ya İngilizce değil. Ofisteki hanımlardan birine neden Türkçe ya da  İngilizce broşür yok deyince hemen çemkirdi. Siz Türkler zaten böylesiniz. Ana diliniz ve İngilizce dışında dil bilmezsiniz. Önce aklıma gelmedi. Ziya'ya anlattım böyle böyle oldu diye. Ondan ip ucu alınca geri döndüm. Siz bana çemkirdiniz ama ben biraz Arapça sözcük bilirim. Hem benim adım Arapça ve Ayşe. Ayşeyi duyunca ortalık bir anda şenlendi. Tezahüratlar, alkışlar, kahkahalar eşliğinde zaferin tadını çıkardım.
Gördüğünüz gibi kırmızı plakalı(Sivil plakalar siyahmış)resmi bir araç bizi alıp Yasmin Hamametteki otelimize götürdü. 
Otelimiz Tunus ve Endülüs arası bir mimari ile yapılmış. Bunun bir sonucu olarak oldukça farklı bir tarzı var. Odalara gitmek için dışarı çıkıp sanki mahalle arasındaki bir sokakta bulunan evimize gidiyoruz. Otel çarşısı;restoranları, kafeleri, sokak berberi ve diğer sosyal alanlarıyla ortaçağ Arap-Endülüs modeli kasabaya benzeri büyük bir kompleks. 
Yemekleri ve kahvaltısı enfes. Odaları devasa. Bizim odamız neredeyse 150 metrekare. Kocaman ve dört bir yanı yüksek duvarlarla çevrili balkonu var.

Tunis ve Hamamet ahalisi hafta sonlarını geçirmek için buraya, Yasmin Hamamet'e gelir, çoluk çocuk Kartaca Land ve çarşılarda vakit geçirir eğlenirlermiş. Marina oldukça büyük ve çok çeşitli restoranlar bir arada. Yerleşmeden hemen sonra plaja doğru yürüdük. Yasmin Hamamet plajı olağanüstü güzellikte. İri dalgalar beyazımsı sarılıktaki incecik kumu döverken içindeki yosunları sahile sürüklüyormuş. Sürüklediği yosunları sürekli yuvarlayıp döverek irili ufaklı topaklar yapıyormuş. İlk gördüğümde at kakası sandığım bu şeylerin yosun olduğuna inanmam için üç kişiye sormam gerekti. 
Dönerken dibimizde biten satıcı ısrarla dikenli incir satmak istiyor. Hayır diyoruz anlamıyor. Ziyaya zorla, aslında başımızdan gitsin diye benim de artık ye şunu da kurtul dememle dikenli inciri verdi. Şimdi de zorla para istiyor. Ziyanın cebinden çıkardığı parayı görür görmez uzandı. Para üstü gelecek diye düşünürken daha istiyorum diyerek eliyle para işareti yapmaya başladı. Elinden zor kurtulduk. On dinarla sepetteki bütün incirleri alabilirdik sanırım. Gettiii on dinarımız getti. 
 Akşam yerel marka bira Celtiayı tattık. Birayla aram olmadığından mı mı bilmem tadı biraz acı geldi.
Ertesi sabah Tunusta yaşayan arkadaşım Ödül ile buluşmak üzere anlaşmıştık. Otele kadar gelip beni aldı, gerçek Hamamete gittik. Günlerden Perşembe. Bugün Hamamet pazarıymış. Gittiğim yerlerde olanak bulursam pazarlara gitmeyi pek severim. Çünkü pazarlar yerel ürünleri, beslenme alışkanlıklarını vs. en iyi yansıtan yerlerdir diye düşünürüm. Aboooo pazarın neredeyse yüzde yetmişbeş-sekseninde ikinci el giysi, kalan kısmında sebze ve meyve satılıyor. Herkes buradan alışveriş yaparmış. Bazen çok ünlü markaların ürünlerini üzerlerinde etiketleri ile pazarda görebilirmişsiniz.
 Tunuslu hanımlar pazara hurma yaprağından yapılan çantalarıyla geliyorlar.
İkinci olarak kalenin eteklerindeki bir kafede oturup İmenle birlikte meşhur naneli çay ve kahve içerek bir sonraki günü planladık.
 Türkiyeden ayrılmadan hazırladığım şablon üzerinden gidilebilecek yerleri belirledik. 
En uygun seyahat planı önce Kayravan, El Jem ve Monastır üzerinden dönüş oldu.
Bir kişilik bilet alarak üçümüz kaleye girdik. Aslında sadece bana bilet sattılar. Tunuslulara bilet satmadılar. Bir liralık olan  fotoğraf çekim bedeli. Kale bir iç ve bir de dış olmak üzere iki kısımdan oluşuyor. İç kale tamamen savunma amaçlı ve oldukça küçük. 
 
Kalenin dış duvarları ve 

içinden şehir manzarası
İkinci olarak dış kalenin Bab El Bahr kapısından girerek içindeki çarşıyı gezdik. Burada yerel kültüre ait her çeşit ürün bulunabiliyor. 
 Geleneksel Tunus tarzı boyalı raflar,
Berberi giysi iğneleri
 
 yerel giysiler ve daha bir çok şey. Özellikle deri çantalar çok uygun fiyatlarla satılıyor. Bir tane almadığıma çok pişmanım.
 Acıkınca gittiğimiz Petit Pecheur adlı restoranda yediğimiz yemekler şahaneydi. 

En güzeli salata tabağı ve çorbadan oluşan kuverdi. 
Sağdaki fotoğraf benim yemeğim;yiyemeyeceğim kadar çok, içi bolca midye ve karides dolu makarna.


Ödül beni tamamen yerel ürünler satan geleneksel bir dükkana götürdü. Oradan yaptığım alışveriş hem ekonomik hem de sevdiğim lezzetler. Biri fotoğraftaki nohuttan yapılmış lezzetinden yenmeyen kurabiye; graybet oms Ödülden armağan,
 diğeri filfil mişvi;yeşil acı biberden yapılan, zeytinyağıyla servis yapılan şahane bir sos. Sabun, çeşitli baharatlarla tatlandırılmış pul biber, minicik teneke kutularda satılan acı biber salçası gibi şeyler aldım. 
Başka bir kafede Graybet homs eşliğinde naneli çay faaliyeti yaptık.

Parayı veren düdüğü çalar bölümü:Çöl gülü ve Tunus hurması.
 Akşam oldu. Yarın gün uzun ve yorucu olacak.
İkinci bölüm:

2 yorum:

  1. Tunus benimde hep ilgimi çekmiştir inşallah bir gün giderim. Yazınızı çok beğenerek okudum keyifli ve bilgilendirici bir yazı..bende beklerim sevgilerle..
    http://hayatimyolculuk.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  2. Funda Hanım çok teşekkür ederim. Sizi hemen takibe alıyorum. Sevgilerimle

    YanıtlaSil