21 Nisan 2014 Pazartesi

ELLİS ADASI MÜZESİ
 Ellis adası müzesi ile Özgürlük anıtı ziyareti birleşik bir operasyon. 
 Battery parktaki iskeleden hareket eden feribotun yanı başına kadar metro ulaşımı var. Parkla içli dışlı Clinton kalesinden NY pass biletlerimizi alıp özgürlük anıtına gittik.
 
NY’a dönüş yolunda isteyenler Ellis adasında inip müzeyi ve adayı dolaştıktan sonra yine NY feribotuyla Manhattan’a gidebiliyor. Burada dikkatli olun yanlışlıkla New Jersey feribotuna binmeyin. 1774’te ticaret yoluyla Samuel Ellis’in eline geçen adada 29 bina varmış. 
Gelenlerin ilk adım attığı ana bina müze olarak düzenlenmiş. 


 Diğer binalar ve müzenin bazı bölümleri restorasyonda olduğu için göremedik. Audio Bazı rehber ve panolara yerleştirilmiş duyargalarla harekete geçen sesli sistem başkaca bir desteğe gerek bırakmadan öğrenmeye geniş bir pencere açıyor.
Birçok insan ülkelerindeki savaş, politik gerekçeler, dini baskılar, işsizlik ve İrlanda’da yaşanan kıtlık nedeniyle açlıktan kaçıp, kimileri ise daha iyi bir yaşam için 1892’den itibaren büyük guruplar halinde Ellis adasından geçip Amerika rüyası yaşamaya gelmişler. 
Amerikan devriminin ilk 10 yılında her yıl gemilerle 5000 göçmen gelmiş. 1900’lü yılların başında her gün bu sayıda göçmen Amerika’nın kapısı adaya akın ederken 17 Ağustos 1907 günü sayı 11747 kişi ile rekora ulaşmış. Söylenene göre toplam 12 milyon kişi bu kapıdan geçmiş. 1897’de yanan ahşap binanın yerine yangın güvenlikli Fransız-Rönesans tarzı bir bina yapmışlar. Yeni yaşam kurmaya gelenleri binanın merdivenlerini çıkar çıkmaz muayene eden doktor uygun bulmadıklarını geri çeviriyormuş. Bu şekilde parçalanan çok sayıda aile olduğu belirtiliyor. Buradan sonra kayıt odasına gidebilenler 31 adet soruyla karşılaşıyormuş. Bu da ikinci elemeymiş. 
Kayıt odasında isimleri sorulduğunda kayıt memurunun kulağına giden ses nasılsa isimleri o şekilde yazılan çok kişi olmuş. Örneğin benim adım Ayşe, o anlıyor Aşe. Hadi bakalım adın oldu resmen Aşe. Güle güle kullan. 
Through Amerika's gate kapalıydı. Sadece kapıdan fotoğraf çekebildik.
Bundan sonra başta NY olmak üzere gidecekleri bölgelere göre feribotlara binip dağılıyorlarmış. Amerikalıların %40’ından fazlasının köklerinin izlerini burada sürebileceği belirtilse de kayıt makineleri arızalı olduğu için kimse bakamıyordu. Müzede çok sayıda fotoğraf, göçmen kayıt defteri, anı defterleri, sebepler-sonuçlar gibi anlatımlar yeterince ve açık. Bir de ağaç yapmışlar. 
Gelenlerin kendi dillerinden Amerikan İngilizcesine kattıkları sözcük örneklerinden seçmeler dallara kondurulmuş. Hemen hemen her dilden var. Türk göçmen yok sayılacak kadar az olduğundan ve örnekleme yapıldığından olsa gerek Türkçe sözcük yoktu.
1955-1890 arası Clinton kalesi göçmen karşılama bürosu ve deposuyken, sonrasında Battery parktaki Barge bürosu görevi devralmış. 1892’de Ellis adasına taşınan göçmen kabul ofisi 1954’te tamamen kapatılmış. Amerikalılar gerçekten tuhaflar. Müzede öyle sunum yapmışlar ki olan bitenin sorumlusu sanki onlar değil başkaları.. Mülteci teknelerine gereğinden fazla sayıda insan dolduran tüccarlar, ulaşım bedelini Amerika’daki akrabalarının ödeyeceği vaadiyle gelip akrabalarını ve parayı bulamayanları esir olarak pazarlamışlar. İnsan ticareti yapan bu kişiler insanlık dışı koşullarda getirdikleri esirleri bir iki hafta besler, satıştan bir kaç gün önce vücutlarını güzel görünsün diye yağlarlarmış. Bunları ben söylemiyorum. Müzede öğrendim. 1900’lü yıllarda yapılan hastane binası zamanının ilk ve en büyük halk sağlığı merkeziymiş. 1.2 milyon göçmen burada tedavi olmuş. 350 bebek dünyaya gelmiş.
Dönüş yolunda, adadan New York ve New Jersey’e sürekli sefer yapan feribotlarda, gidişte açık alana çıkıp fotoğraf çekmek için itiş kakış yapanların biz dahil hepsi enerjisi tükenmiş bir şekilde sefil fareler gibi yerlere oturmuş ya da son enerji kırıntılarıyla ayakta Manhattan’a ulaşmanın derdindeydik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder