16 Ekim 2014 Perşembe

YUNANİSTAN
Bölüm:2
Atina
Adını mitolojik tanrıların babası Zeus'un kızı Athenadan almış Atinadayız. Sokrates'in, Aristo'nun ayak izlerinde, felsefe ve sanatın okulu, antik çağların en önemli ve eski şehirlerinden Atinada. Şehrin her yeri bir çoğu iyi korunmuş upuzun sütunlar üzerinde yükselen tarihi yapılarla dolu. 
 Şehre girer girmez canımız sıkıldı. Kıskançlıktan sandınız dimi. Yok canııım ne kıskanalım. Otel rezervasyonumuzda bir sorun olmuş. İki gün kalmak üzere rezervasyon yaptığımız otel odamız başkasına verilmiş. Sorumlu delikanlı defalarca özür dileyip yaptığı küçük çalışma sonucu Pirede bir otelde yer olduğu bilgisini verdi. Pireus tabelalarını takip ederek otelimizi bulduk. Pire limanının on numaralı kapısının karşısındaki Poseidonio oteli liman manzaralı. Bizim odamız sıgara kokuluydu ve doğrusu başka oda isteyecek enerjim yoktu. Ekibin diğer üç kişilik odası gayet güzel ve temizdi. Sabah keyifle kahvaltı yapıp otelden çıkar çıkmaz akşam tepeden baktığımız, sabahın köründe bizi uyandıran çanların sahibi kiliseye girdik. Ayinin son dakikalarına katıldık. Özene bezene yapılmış kilisenin freskleri diğer kiliselerde gördüklerimizden pek farklı değil. Farklı olan ve şu ana kadar hiç bir kilisede görmediğimiz koyu tenli İsa heykeli.
 Kilisenin zemini 
 Hristiyanlarca kutsal sayılan balık figürü ile donatılmış.
Otelin önünden yokuş yukarı, on metre kadar ileride dikkatimi çeken, dini figürlerin satıldığı ve önünde bir ustanın  çalıştığı dükkana uğradım. Amanınnn iyi ki uğramışım. Dükkan sahibi Gulielmos Usta Türkiye hayranı. Üç kez İstanbula gelmiş. Yaptığı işleri anlattı. Koca bir dosya dolusu İstanbul gravürü gösterdi, kapısını çaldığımız için çok ama çok duygulandı.
 Pire limanında arabayla dolaşıp etrafı kolaçan ettik. Limanı dolaşınca Yunanların denizden yararlanmayı bildiği açıkça görülüyor.
Güne Pire limanı ile başlayıp Ulusal kütüphane
ve
  Akademi üniversitesiyle devam ettik. Sanat şaheseri binaların içine hafta sonu olduğu için giremedik. 
Akropolis
Yürümekten aşınmış ve parlamış mermer taşlarla yapılı yoldan hafif bir eğimle çıkılan, tüm şehre tepeden bakan, sağlam kayalık bir tepenin üzerine konuşlanmış Akropolis'e çıktık. Akropolis Unesco Dünya miras listesinde klasik çağın ve uygarlığın evrensel sembolü ve antik Yunanın günümüze bıraktığı en büyük mimari ve artistik kompleks olarak tanımlanıyor. 
Neşeli kalabalıkla beraber tırmanışın sonunda bilet gişesine geliyoruz. Çok fazla ziyaretçi olduğu halde gişe önünde ve girişte herhangi bir yığılma göremiyorum. Hemencecik 12 eoru verip biletimizi alıyoruz. 
Minikler ücretsiz. (Bu biletle Zeus tapınağına girilebiliyor. Akropolisi gördük, neye gerek kalabalık olmasın çantamda diye sakın ola ki atmayasınız.) Ben o ara gişenin yanındaki büfeden özenip limonlu buz almıştım. 4.5 euro verdiğim limonlu buzum diğer tüm yiyecek, içecekler gibi tarihi sitenin içine alınmıyormuş. 
Kimseyi bekletmeyeyim diye çabucak içmek istedim. Damağımı, ağzımı, burnumu dondurunca cezasını hemen kestim. Paracıklarımla beraber çöp kutusunu boyladı. 
İlk olarak Odeon of Herodos Attikus ile tanıştık. Herodos Attikus eşi için yaptırmış. Yapıldığı milattan önceki zamanlar için çok büyük seyirci kapasiteli. Hiç yaşlanmamış. Hala bir çok konser ve farklı etkinlik için kullanımda.

...Veee en sevdiğim spor ayakkabı markasının isim annesi, zafer tanrıçası Nike tapınağının önünde ben. 
Tamamen kayalık bir alana kurulan Akropolisin zamanla rüzgar ve kullanımla aşınıp parlamış kayalıklarında dolaşabilmek için
  ayağınızda altı lastik ve topuksuz ayakkabınız olması yerinde bir karar olur. Aksi durumda kafayı gözü patlatmak işten değil. Ayaklarımızı dinlendirirken Yekta:" Nasıl yapmışlar bu kayalıklara bunca binayı?" Ben "Valla ne bileyim. Ben de şaşkınım."
 Athenanın anısına, milattan önce 5. yüzyıl yapısı Parthenon Akropolün gözbebeği. O kadar azametli ki hayran oluyorsunuz.
Şu anda onarımda olduğu için dışından bakmakla yetindiğimiz Parthenon ile ilgili bir şey yazmayayım. Gidin, görün.

 
Sitenin bu köşesinde, Yunan direnişinin ilk aktivistleri kabul edilen iki genç işgal yıllarında asılı nazi bayrağını indirip yerine kendi bayraklarını asmışlar. Gençlere sonra ne olmuş? naziler onlara ne yapmıştır? Düşünmek dahi istemiyorum. Umarım yakalayamamışlardır.
Tüm şehri kuşbakışı misali görebiliyorsunuz. Bu köşeden tanrılar tanrısı Zeus tapınağı ve az ilerisinde Panathenaic stadyumu, bir başka köşeden Plakanın yokuşlarındaki minik beyaz gecekondularıyla Anafiotika görülüyor. 
Plaka çok hareketli bir yer. Daracık sokakları hediyelikçilerle dolu.
Medusa sandaletin büyüklüğü karşısında şaşırmış görünüyor.
Atinaya ulaştığımız ilk gün rezervasyonumuzun iptal edildiği otelin diğer ve ona çok yakın şubesindeyiz. Esasında hostel olarak tanımlamak daha doğru ama sisteme kayıtlı değiller. Birinin adı Athens Backpackers, diğerininki Athens Studios. Athens Studios'un yanıbaşında; Çamaşırhane, fish and chips dükkanı, bir bar ve uluslararası öğrencilerin konaklayabileceği bir yurt var.
Akropole çok yakın olmasıylada şiddetle tavsiye ediyorum.
Otelimize yerleşip bir parça dinlendikten sonra bir kaç dakikalık mesafedeki tertemiz, pırıl pırıl Akropolis metro istasyonundan 1.20 euro ödeyip Monastiraki meydanına gittik.
Akropolis manzaralı karma karışık meydanda fazla oyalanmadık. Görülecek yerler açık olaydı iyiydi ama saat altı oldu. Bu saate müze mi kalır. Yanıbaşındaki Ermou caddesinden yürüyerek gitmek yerine aynı biletle metro hattını kullanıp Sintagma meydanına ulaştık.
 Yunanistan parlamento binası önündeki meçhul asker anıtının önünde her saat başı nöbet değişimi yapan Efsun askerleri izlenecek.
 Erken gelmişiz. Ermou caddesinde bir tur atıp zamanı değerlendirdik. 

Saat yedide izlediğimiz nöbet değişimin ardından Plakada yemeklerimizi yedik. Athens Studios'un yanındaki barda otelimizin ikramı uzolarımızı yuvarlamadan hemen önce fotoğrafladık.
Sabah  ortalama bir kahvaltı yapıp yola çıkmadan önce antik 
Olimpiyadaki Zeus tapınağını gördük. Giriş 2 euro, ziyaret saatleri 08:00-20:00 ve en son giriş 19:45 Akropol biletlerimiz geçerli. Ohh bedava gibi bi şey.
Tapınak antik Yunan yapıların en büyüklerinden biri. Bir tarafında Atinalıların Hadrianı onurlandırmak için yaptığı kapı ve eski şehir ile ile geniş bir alana yayılmış. Tapınağın önündeki geniş yoldan devam ettiğimizde beş altı dakika sonra Panathenaic stadına geldik. Milattan önce 4. yüzyılda yapılmış stat  M.Ö 139-144 de yeniden ve tamamen mermerden inşa edilmiş. Çok çok uzun süre kullanılmamış. 1870 li yıllarda onarım faaliyetleri yapılıp 1876 da ilk olimpik oyunlara hizmet etmiş. 2004'te yaz olimpiyatları yapıldıktan sonra kültürel etkinlikler ve turistik amaçla kullanılır olmuş. İlk yapıldığında paralelkenar şekilli iken onarımlar ve yeniden yapımlar sırasında at nalı şeklini almış. 
Bu da giriş biletlerinin fiyatı
Panathenaic stadyumunun tanıtım broşüründen:
 Stadyum adı, koşu pistlerinin antik ölçülerle yaklaşık 185 metreye karşılık gelen uzunluğu bir stade'den türetilmiş. Heybemizde dursun. Yarışma programına davet edilirsek lazım olur
 
Bu şirin tren Atina meraklısı turistleri gezdiriyor.
Dinlerim derseniz Yunan sanatçı Demis Rousoss'un süper sesinden benim yaşımdakilerin çok iyi bildiği  Good Bye My Love Good Bye

2 yorum:

  1. Teşekkürler Ayşe Özek sade ve ayrıntılı güzel anlatımınız için, çok güzel

    YanıtlaSil