25 Şubat 2011 Cuma

SURİYE ve (AZ) LÜBNAN 
Bölüm:1
HALEP
Uzun zamandır düşündüğümüz Suriye gezisini gerçekleştirme heyecanımız Arap Baharı'nın patlayıp yavaş yavaş Suriye'yi de etkilemeye başlamasıyla gölgelendi. Ortalık toz duman. Epeyce düşündükten sonra şimdi gidemezsek belki bir on yıl daha gidilemez kaygısıyla karar verdik. 5 Şubat 2011 de oldukça erken bir saatte havayoluyla Antakya'ya ulaştıktan sonra on beş lira bilet ücretini ödeyerek otobüsle Halep'e gitmek üzere yola çıktık. Cilvegözü'nden kolayca geçtik. Halep sınıra çok yakın, Asurlular da dahil bir çok uygarlığa sahne olmuş oldukça eski bir şehir. Yeşne sömestr tatilinde. Aylardan Şubat. Kah yağışlı ve soğuk kah değil dolaştık durduk.
Temiz ve şık sayılabilecek Park otel seyahat boyunca başka örneğini görmediğimiz bir parka bakıyor.
İnternet üzerinden rezervasyon yaptırdığımız otelimiz oldukça rahattı. Yemekleri yürüme mesafesindeki bir restoranda yedik. Suriye'de kahvaltılarda mutlaka haşlanmış bakla hazır bekliyor. Kırmadık bizde yedik. Besleyici ve lezzetliymiş.
 
Sokaklar çoğu eski şehirde olduğu gibi güvenlik ve olumsuz hava koşullarından korunma amaçlı olarak dar yapılmış. Halep, oldukça karışık, düzensiz, bakımsız ve farklı. Bir çok sokağın üstü gerek bina gerekse kemer yapılarak örtülmüş. Böylece yazın sıcak kışın soğuktan korunabilirler.
Bizim mısır, kestane, simit satıcıları gibi orada da akşamları kaseyle servis edilen bakla haşlaması satanlar caddelerde. 
Hayatımda ilk kez falafel yedim ve buldukça hala yiyorum. Büfelerde önceden haşlanıp çeşitli baharatlarla karıştırılıp bekletilen ezilmiş nohutu siparişle taze taze kızartıp salata ile birlikte dürüm yapıyorlar. Türkiye'de falafel yapan yerler var. Denk gelirseniz yemenizi öneririm. Şavırma(Tavuk dönere böyle diyorlar. Çevirmeden mi geliyor acaba?) çok tüketilen bir yiyecek.

Suriye para birimi Suri Liranın üçte biri değerinde. Dört kişi yiyip içip otuz Suri verip çıkıyoruz. O kadar ucuz. Kebap ana yemek.
Humus, falafel, fattouş geleneksel mezelerden örnekler. 
Önünden geçtiğimiz bir kiliseden sesler geldiğini duyunca içeri girdik. İncil okuyup ilahi söylüyorlardı. Arapça okudukları İncildeki cümlelerin bir kaçını küçükken imanlı olayım diye yazları camiye gönderilmiş olan ben yakaladım. Kuran surelerindeki cümlelerin aynısı.
Turiste pek alışkın değiller. O kadar gezer tozarız ilk defa burada turist diye arkamızdan koşan el sallayan, hello vs. diyen çocuklar gördük.  Çocuk her yerde çocuk. Çok şekerler.

Bu sevimli minikler önce şaşkın baktı sonra da ikilemeden kurgulamış gibi poz verdiler.
Halep kalesi
İkinci gün 1986 yılında Unesco Dünya Tarih mirası listesine alınan Halep eski şehir merkezindeyiz. 
Halep kalesi gördüğüm en güzel kalelerden biri. Masal gibi. Ziyaret edilesi diyor başka da bir şey demiyorum. Halep'in diğer tüm binaları gibi kalesi de aynı sarı-krem kayşani adı verilen taştan yapılmış. Kim bilir şimdi ne durumdadır:?



Halep kalesinin girişini derin ve geniş bir hendekle kontrol altına almışlar. Su ile dolu olması beklenen hendekte ne yazık ki bir su damlası bile yok. Giriş bir köprü ve iç içe iki kapıdan geçerek yapılabiliyor. 
Köprünün üzerindeki kulenin bize göre sağ tarafında yer alan bir başka kule Memluk kulesi Suriye topraklarında hüküm sürenlerden Memlukların Sultanının kabul salonu imiş.













Numaracı Memluk Sultanı tüm pencereleri kapatır ve halkı bu salonda toplarmış. Sırtı pencereye dönük olarak oturduktan sonra aniden pencereleri açtırır, karanlıkta oturan insanların gözünün kamaşmasına neden olur ve kendini görünmez ya da esrarengiz kılarmış. Sonuç halkın tapınması olurmuş elbette. Kudretli, erişilmez, göz kamaştıran Sultan. Pek akıllıymış değil mi?
Aşağıdaki fotoğraf: İlgilenenler için salonun tavan ayrıntısı.






Burası da kalenin zindanı. Hakikaten zindan. Karanlık bir yer ve tuhaf bir zemini var. İki dakikalığına girmek bile ürküttü.
Kalenin içinde her türlü yaşam ayrıntısı düşünülmüş. Agora, kütüphane,hamam, aş evi vs.

Kale içindeki amfi tiyatro belediye başkanınca yenilerde yapılmış.

Kaleden Halep




Kaleden bahçesi görünen okulda hiç kız öğrenci yok.

Kalenin bulunduğu meydanda adının Ahmad olduğunu söyleyen okul çocuğu ve arkadaşları ile sohbet ettik. Meydanda bir çok kafe, özellikle nargile içen gençlerin toplandığı kafeler göze çarpıyor. 
Suriye'de Türkçe konuşan çok kişi var. Her an Türkçe konuşan birine rastlayabilirsiniz.
Artık gezinin en zevkli bölümü çarşı-pazar zamanı diyoruz. .
Halep Çarşısı
Ünlü Halep kapalı çarşısını görmeden dönmek olmaz dediler. Söz dinledik. Labirent gibi uzun ve karmaşık sokakları ile tarihi bir çarşı. Zekeriya camisinin hemen yanı başında. İş kollarına göre arastalara ayrılmış. Her bölüme girmek olanaklı değil. 

Bana göre pasaklı ötesi ve hijyenden nasiplenmemiş bir yer. Etler açıkta duruyor. Tezgah üstlerinde kebaplar pişiyor. İnsan bakmak bile istemiyor.

Sabunlarımız vaaaaarrrr.. Çok şık görünüyorlardı. Zaten oldum olası sabun çeşitleri ilgimi çekmiştir. Aldım bir kaç tane. Siyah sabun bile vardı. Her renk görmüştüm ama siyahını değil. Çarşının içlerine doğru gidince fiyatlar epeyce düşüyor. Biz biraz kazık yedik de ondan haber vereyim dedim.
Suriye iç savaşında çarşının büyük bölümü yandı, yıkıldı haberlerini okuduk. Umarım bütün pasaklılığına rağmen büyük bölümü ayaktadır.

Paparazzi Ziya fotoğraflarını çektikten sonra Zekeriya Camisine gittik.
Zekeriya Camisi
Emeviler tarafından yapılmış olan Zekeriya camisine gittiğimizde hava oldukça soğuk ve yağışlıydı. Suriye de camilerin sadece içine değil avlusuna da ayakkabısız giriliyor. Hem avlu ıslak diye hem de kıyafetimi uygun bulmayıp birilerinin daha önce giydiği pis bir örtüyü kullanmamı istediklerinden içeri girmeyi reddettim.

Avlu girişinden Zekeriya Camisinin( Büyük Cami ya da Büyük Emevi Camisi) sadece bu kısmını görebildim. 

Caminin minaresi ışıksız haliyle de cezbedici.
 Üzerimize giymemizi istedikleri pis giysiler nedeniyle caminin içini
Ziya'nın çektiği fotoğraflar sayesinde görebildim(!)
 Suriyeliler camileri ve diğer türbeleri sosyal alan olarak kullanıyor. Herkes gönlünce yayılmış, oturmuş ya da kaykılmış sohbet ediyor, uyuyor, ibadet ediyor. Aaaa edepsize bak ibadethanede böylede davranılır mı diyen ya da taciz bakışı atan yok.
Hz. Yahya'nın babası olan Zekeriya peygamberin mezarı da caminin içinde imiş. Dışarıdan görünüşle bile çok özel bir yapı.
 Keşke içine de girip kendi gözlerimle görüp öyle dönseydim. 
Basında çıkan haberlere göre Halep çarşısı gibi Zekeriye camisine de iç savaş sırasında öso tarafından çok zarar verilmiş.
Suriye fotoğraflarında gördüğünüz kara çarşaflıların çoğu İranlı. Suriyeli kadınlar dışarıda pek dolaşmıyor ancak dolaşanları da ya başlarını sımsıkı beyaz tülbentle örtüyor ya da bizler gibi örtüsüzler.

İşte geldim gidiyorum şen olasın Halep şehri.
Annem karamsarlığa kapıldığında halk ozanı Aşık Ömer'in bu deyişini çok sık tekrarlar. Biz de onu andık.
6 Şubat 2011 akşamı Halep macerası sona erer ve Şam için otobüs yolculuğu başlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder