25 Şubat 2011 Cuma


HALEP KALESİ
2011 yılında Arap ülkelerinde bombalar patlar kardeş kanı akıtılırken tam da koyun can derdinde kasap et dercesine uzun yıllar gidip görme olanağı bulamayız düşüncesiyle yollara düştük. Gidiş öykümüzü Suriye yazımda anlatmıştım. Bu neyin nesi derseniz Halep Kalesi. Bu kez tek başına yazı konusu yaptım. 
Halep kalesini görür görmez vuruldum. Şehrin ortasında etrafı geçmişte su dolu, günümüzdeyse kuru su kanalıyla çevrili, yükseklere konuşlanmış, eli belinde, eliptik bir yapı. Suriye'nin neredeyse tamamında kullanılan, her yeri boz sarı renge beleyen Kayşani taşıyla yapılmış. 

Yaklaşık elli metre yükseklikte olmasına rağmen öylesine görkemli bir duruşu var ki sanırsınız az sonra dile gelip ey yolcu nereden geldin diye sorgulayıp bir de azarlayacak. Sorgular mı sorgular yaşına hürmet etmek gerek. Milattan önce 3000 yılından beri var olduğuna işaret eden kanıtlar bulunmuş. Kale ağırlıklı olarak Selahaddin Eyyubi döneminin izlerini taşısa da Babilliler, Mezopotamyalılar, Pers, Yunan, Roma ve Bizans uygarlıkları, Memluklular ve Osmanlıların izleri açık olarak görülüyor(muş). Halep belediye başkanının 1980 yılında kale içinde yaptırdığı amfi tiyatro sanırım bin yıl sonra başkanın tarihe bıraktığı iz olarak anılacak.(!) Olsun o da anılsın.

 Bu kadar farklı egemenliğin eline geçen kale hiçbir zaman savaş ganimeti olmamış. Sadece bir önceki hakim tarafından ya teslim edilerek ya da çeşitli entrikalarla bir diğerine geçmiş. 1822’de meydana gelen büyük depremde büyük hasar gören kale Osmanlılarca onarılmış.
Kaleye girmek için hendeğin üzerinden uzanan köprü ve kapı kuledeki bilet gişesinden geçmek gerek. Kalenin içinde evler, yollar, hanlar, çarşılar, camiler, müzeler, cephanelik, kuyu ve bir de gerçek bir zindan var. 

Zindana girmek için kısa ama ürkütücü bir merdivenle savaşmak gerekiyor. Kapkaranlık zindanın zemini taşlaşmış toprak.
Kale kapısını geçtikten sonra gördüğümüz azametli kulenin en üst katı Memluklularca kabul salonu olarak kulanılmış. Geniş salonun duvarları, on metre belki daha fazla yüksekteki tavanı 

ve pencereleri şark usulü bezemelerle süslenmiş. 

Salon tavan köşesinde ve duvardaki  çok sayıda pencereden bolca ışık alıyor. Müze olan salonun demirbaşı kendisi. Görevlinin aktardığına göre Memluk Sultanı pek akıllıymış. Herkesi pencereleri kapalı salona toplar bir süre bekletir, aniden tüm pencereleri açtırarak karanlığa alışan gözleri bol ışıkla kamaştırırmış. Bu arada kendisi sırtı pencerede yüzü salonda olacak şekilde yerine otururmuş. Halkın kamaşmış gözleri sultanı görmekte zorluk çekince tapınılacak kişi muamelesi yaparlarmış.
Kalede Halep’e kuşbakışı manzaraya hakim kafeteryada çay içip dinlendik. 

Kalenin içinde yükseldiği meydan kendilerini bekleyen sıkıntılı yılların farkında olmadan neşeyle nargile tüttüren genç kız ve erkeklerin neşeli sesleriyle dolu.
1986 yılında Unesco dünya miras listesine alınan antik Halep şehri ve kalesinin ÖSO militanlarınca tahrip edildiği yönünde haberler basında sık sık yer aldı. Ne kadar tahrip olduğu bilinmemekle beraber Halep, dahası Suriye, listedeki korunmaya değer her şeyiyle 2013 yılında Unesco’nun tehlike altındakiler kategorisine alınmış.
 http://whc.unesco.org/en/list/
Gördüğüm kale sayısı sınırlı olmakla beraber gerek alıcı gözüyle gerekse öylesine yirmiden fazla kale görmüşümdür. İçlerinde en sevdiğim ikisi: Halep ve Kilitbahir kaleleri. Kilitbahir kalesini Eceabat feribot yolculuklarında gözden kaybolana kadar mutlaka seyreder hayran bakışlarımı üzerinden ayırmam. Peki bu kadar sevdiğim kalenin içine girdim mi? Hayır. Neden? Bilmem belki büyüsü bozulur diye. Amaaaan bozulursa bozulsun. Bir dahakine görüp size yazıcam. Söz. Bir sitede dünyanın en güzel kalelerinin belirlediği iddiasında bir sayfa buldum. Benim kalelerim bu listede yok ama yine de bakmak isterseniz diye linki burada.
Yazımı annemim sık sık söylediği Suriye yazımda da kullandığım Aşık Ömer’e ait şu sözle bitiriyorum.
 İşte geldim gidiyorum şen olasın Halep şehri.


4 yorum:

  1. günlerdir her gün açıp yeni yazı bekleyen ben... Nihayet yeni bir yazı... Yeni bir pencere.. Teşekkürler Ayşe.
    M.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Okuyucum hem de sadık bir okuyucum olması müthiş bir şey.

      Sil
  2. Aşık Ömer'e mi aitmiş bu söz ben annemin zannediyordum hay Allah hayallerim yıkıldı.Ayşe ulu sultan çok hoş geldi bana. Minyatür dersinde Halep kalesinin minyatürünü yapan Matrakçıyı anlatırken okuyacağım.Teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Hayal yıkmak istemezdim. Üzüldüm.

    YanıtlaSil